SESSİZ SIZINTILAR VE YALAN AVCILIĞI
“Görmek için gözleri, duymak için kulakları olan kişi bilmelidir ki, hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Eğer dili susarsa parmak uçlarıyla konuşur, ihanet her gözeneğinden sızar…” Sigmund Freud
Mary, orta yaş bunalımında tipik bir ev kadınıdır. Kocası, kendisiyle artık ilgilenmemektedir ve çocuklarının da artık kendisine ihtiyaçları kalmamıştır. Tipik bir orta yaş bunalımındaki kadın özellikleri sergilemektedir. Daha önce üç kez ciddi bir şekilde intihar etmeyi denemiş ve kıl payı kurtarılmıştır. Hastaneye geldiğinde artık ev işlerini idare edememekte ve geceleri uyuyamamaktadır. Hastanedeki tedavisinin ilk üç haftasında müthiş bir gelişme gösterir. Üçüncü haftanın sonunda, kendisiyle görüşen doktoruna, hiç olmadığı kadar kendisini iyi hissettiğini ve birkaç günlüğüne hastaneden çıkmak için izin istediğini söyler. Davranışları düzelmiştir ve intihardan hiç bahsetmez. İyileşmiş bir görüntü vermesine rağmen doktorları ikna edemez ve hastaneden çıkmadan tedavisine devam edilir. Uzun bir süre sonra gerçekten de iyileşir. Bu görüşme hakkında daha sonraki günlerde konuşurken, o gün yalan söylediğini, aslında o gün kesinlikle intihar etmek istediğini itiraf eder. Bir yılın sonunda tamamen iyileşir ve taburcu olur.
Mary’nin durumu tıp insanlarının oldukça ilgisini çeker. Bu konuda araştırmalar yapan ve o zamanlar pek de ünlü olmayan psikolog Paul Ekman ve arkadaşları inceleme için davet edilir. Uzun bir süre görüntüleri incelerler. Sonunda kadının iyi olduğunu söylerken yüzüne belli belirsiz bir hüznün yerleştiğini, hemen yok olduğunu fark ederler. Oldukça enteresan bir tespittir. Böylece “mikro ifadeler” kavramı ortaya çıkar ve Paul Ekman yalan tespiti alanının kurucularından biri olarak dünya çapında haklı bir şöhrete kavuşur.
Mikro ifadeler, yoğun baskı ve stres altında yüzün istemsiz olarak gerçekleştirdiği yüz hareketlerine dayanır. Bu ifadeler öylesine anlık gerçekleşir ki çoğunlukla kameraya kaydedip yavaş çekimde izleyerek tespit edilebilir. Mikro ifadeler genel olarak 1 saniye ila saniyenin 25’te biri kadar bir sürede gerçekleşir. Kişi tahrik edildiğinde mikro ifadeler kontrol edilemez hale gelebilir. Mikro ifadeler kişinin gerçekte hangi duyguyu hissettiğini gösterir, neden o duyguyu hissettiğini göstermez. Bu nedenle mikro ifadeler kişinin yalan söyleyip söylemediğini söyleyemez ancak yalan tespiti için iyi bir araç olabilir.
Mikro ifadeler sözsüz sızıntı ile ilgili olmakla beraber, sözsüz sızıntının tek yansıması değildir. Sözsüz sızıntı kısaca bizim nöro-anatomimizden kaynaklanır. Bizim kontrolümüz altındaki insan beynimiz (neo-korteks) ile bizim kontrolümüz altında olmayan memeli beynimiz (limbik sistem) arasındaki çatışma kendisini hem yüzümüzde, hem de bedenimizin (ses tonumuz dahil) pek çok yerinde belli eder. Karşılaştığımız kişiye gülümsemeye çalışırken burnumuzdaki kırışma, burun deliklerimizdeki genişleme, kaşlarımızdaki şekil değişikliği gerçek duygularımızı ele verir. Sadece bunlar mı? Başımızın açısı, bedenimizin ekseni, ayaklarımızın pozisyonu, sesimizdeki tizleşme, omuzlarımızın kalkması gibi pek çok ayrıntı bedenimize yansır.
Bunları okumayı bilen bir kişi için, bu davranış değişiklikleri son derece önemli sinyallerdir. Bizler iletişim kurarken hem sözlü dilimizle, hem de sözsüz dilimizle, yani ses tonumuz ve beden dilimizle mesajlarımızı iletiriz. Üstelik bu durum duygularımızı aktarırken ünlü Amerikalı bilim insanı Albert Mehrabian’a göre %7’ye%93 gibi ezici bir orandadır. Bu çok ciddi bir orantıdır. Eğer kişi bu sözsüz mesajları okuyabilecek kapasitede değilse kaliteli bir iletişimin gerçekleşmesi mümkün görünmez.
Beden dili ve yalan tespiti konusu, popüler kültür tarafından çokça faydalanılmış, tekrarlanmış, ancak bir o kadar içi boşaltılmış bir kavramdır. Özellikle ülkemiz, tek bir kitaptan yapılan içi boş alıntılarla doldurulmuş ve faydasız, doğruluğu tartışmalı bilgilerle dolu kitaplar cennetidir. Beden dili ve kullanım alanlarından birisi olan yalan tespiti, kişinin bilinçli yaptığı kontrollü hareketlerden çok, stres altında ve kontrolü dışında gerçekleşen davranışların incelenmesi ile ilgilidir. Bu da şüphesiz pek çok disiplinin bir arada incelenmesini ve araştırılmasını gerektirir. Özellikle yalan tespiti alanında çalışacak olan akademisyen ya da profesyonelin, iletişim, sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji ve tıp alanlarında kendi alanı ile ilgili konulara hakim olması gerekir. Bu konuda yaşanan bir sorun da şudur: üniversiteler ve araştırma laboratuvarlarında insanlar suni bir yalan yaratarak, suni bir stres altında yaşanacak olan değişimleri gözlemlemekte ve bunlardan elde edilen sonuçlar doğrultusunda bir yargılara varmaktadırlar. Oysa yalan tespitinde esas olan, gerçek stres koşulları altında kişinin göstereceği davranış değişiklikleri olmalıdır. Bu nedenle alanın akademisyenlerinin aynı zamanda bu işlerle profesyonel anlamda ilgili olan yargı mensupları, kolluk mensupları, psikologlar/psikiyatristler, bankacılar gibi meslek gruplarından olmaları tercih edilebilir.
İyi bir yalan avcısının, yalan makinesinden bir farkı yoktur. Yalan makinesi size kişinin yalan söyleyip söylemediğini bildiremez. Ancak tespiti yapılan kişinin stres altında bedeninde meydana gelen fiziksel değişiklikleri gösterir. Bunlar göğüs kafesinin genişlemesi, kan basıncındaki değişiklik, vücut sıcaklığı, ellerin terlemesi gibi değişimlerdir. Üstelik makinenin başında oturan uzman da tecrübeli bir yalan avcısı olmak durumundadır. Gündelik hayatta yalan avcıları da benzer şekilde çalışır. Üzerinde çalışacakları kişiyi sıradan sorularla rahatlatır ve baz davranışlarını tespit ederler. Daha sonra da çeşitli sorularla sıkıştırır ve hangi sorunun ya da konunun stres yarattığını yakalayarak onun üzerine giderler.
Yalan avcısı olabilmek için konu üzerinde çalışmak ve alanda yazılmış etkin kaynaklardan faydalanmak gerekir. Ancak ülkemiz bu anlamda özgün eserler konusunda biraz kısır kalmıştır. Bu boşluğu doldurmak için İletişim Uzmanı Emrah Akçay tarafından 2013 yılında “Külahıma Anlat” adında bir kitap yayınlanmıştır. Bu kitap sözsüz iletişimin zihinsel ve evrensel kökenlerini aktarırken, yalan tespiti konusuna da ışık tutmuştur. Külahıma Anlat bu alanda profesyoneller tarafında ilgiyle karşılanmasına rağmen, derinliği ve hacmi okuyucunun gözünü bir miktar korkutmuştur. Bunun için yine bir İletişim ve Bilinçaltı Mesajlar uzmanı olan ve “Subliminal İşgal” kitabının yazarı Öğr. Gör. Sefer Darıcı ile Emrah Akçay bir güç birliğine girerek “Beden Dili ve Yalan Yakalamanın El Kitabı” adlı eseri 2016 yılında yayınlamışlardır.
Beden Dili ve Yalan Yakalamanın El Kitabı, adı üstünde bir el kitabı formatında kaleme alınmıştır. Cepte, çantada taşınabilir, her an el altında bulundurulabilir. Bununla beraber hacminin küçüklüğüyle orantısız bir bilgi yoğunluğunu içerir. İçinde yer alan bilgilerin tamamı bilimsel verilere ya da mesleki tecrübelere dayanmaktadır. Üstelik günümüz okurunun sevdiği bir biçimde kısa, öz maddeler içerir. Durum temelli olarak ne zaman ne şekilde hareket edileceğine ve karşımızdaki kişileri nasıl okuyabileceğimize dair kıymetli ipuçlarını anlaşılır bir dille aktarır.
Bu kitap pek çok alanın taktik kullanımında faydalanılması için yayınlanmıştır. Bunlar içinde elbette yargı mensupları, kolluk personeli, sigorta müfettişleri, bankacılar gibi pek çok meslek grubu bulunur. Ancak sağlık sektörü çalışanlarının da bu alandan oldukça faydalanacakları aşikârdır. Özellikle adli tıp bu alanın başında gelir. Adli muayene için getirilen bir kadın ya da çocuğu dinlerken, açıklamalarının samimi mi, yoksa korku ile mi yapıldığının anlaşılması, adaletin yerine getirilmesinde hayati bir öneme sahip olduğu kanaatimce tartışılmazdır.
Tüm okurlara yalansız bir dünya dilerim.