VERGİ HUKUKUNDA ALACAKLAR ve GELİR VERGİSİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
I-GİRİŞ:
Ticari işlemler neticesinde karşılıklı alacak- borç ilişkisi doğmaktadır.
Tek düzen muhasebe sisteminde, senede bağlanmamış alacaklar Alıcılar hesabına, senetli alacaklar Alacak Senetleri hesabında izlenmektedir.
Alacakların tahsili nakden olabildiği gibi çek alınmak suretiyle de yapılabilmektedir. Ticari yaşantıda alacak senedi olarak da nitelendirilebilecek olan vadeli çek uygulamasına sıklıkla rastlanmaktadır.
Alacakların tahsili işletmeler açısından büyük önem taşımaktadır. Alacakların dayandığı belgenin niteliğine göre tahsil durumu veya alacağın güvenliği bakımından fikir verebilmektedir.
İşletmeler açısından ideal olan alacaklarını vadesinde tahsil edebilmektir.Tabi ki bu her zaman mümkün olmaz. Alacakların tahsil edilememesiyle ilgili olarak vergi hukukunda çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.
II-VERGİ USUL KANUNUNDA ALACAKLAR:
Vadesinde ödenmeyen alacaklara ilişkin düzenlemelere 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer verilmiştir.
A-DEĞERSİZ ALACAKLAR:
Vergi Usul Kanunun 322’nci maddesinde “Değersiz Alacaklar” ın tanımı yapılmıştır. Buna göre kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.
Bir alacağın değersiz alacak haline gelebilmesi için tahsil etme imkanını kaybetmiş olması ve bu durumun kanıtlanması gerekir.
Bir başka anlatımla; Vergi Usul Kanunu’nun 322. maddesinde kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacakların değersiz alacak olarak kabul edilerek mukayyet değerleri ile giderleştirilmesi mümkündür.
Burada borçlu ile alacaklı arasında herhangi bir anlaşmanın yapılması söz konusu değildir. Bilakis değersiz alacak olarak kabul edilen hallerde borçlu ile uyuşmazlık sürmektedir. Buna karşılık alacağın tahsiline imkan kalmamıştır.
Bir alacağın tahsil kabiliyetini kaybederek değersiz hale gelmesinde;
Kazai hüküm (mahkeme kararı); alacak hakkında kanuni yollara başvurulmuş, icra takiplerinin yapılmış ancak, alacağın ödenemeyeceği hakim kararı ile tespit edilmiş olmasıdır. Diğer bir ifadeyle; alacağın tahsiline imkan kalmadığına dair alınmış mahkeme kararı bulunması gerekir.
Kanaat verici belgeden kastedilen ise ; ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgelerdir.
Bu belgeler arasında;
-Alacaklının verdiği her nev’i ibra senetleri (borçtan kurtulma),
-Borlunun ölümü halinde mirasçıların mirası reddetmeleri,
-Mahkeme tarafından verilmiş, borçlunun gaygubetini (ortada bulunmama, gözle görünmeme) bildirir gaiplik kararı ve buna bağlı olarak herhangi bir mal varlığının bulunmadığına dair resmi makam belgeleri,
-İcra takibine ait dosyanın işlemden kaldırıldığını gösteren icra memurluğu yazısı,
-Borçlunun ölümü ve mirasçılarının bulunmadığını kanıtlayan resmi soruşturma belgesi,
-Ticaret mahkemesi tarafından borçlu hakkında verilmiş iflas kararı,
-Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,
-Borçlunun alacaklı tarafından açılan davayı kazandığına dair mahkeme kararı,
-Borçlunun, ülkeye dönmemek üzere terk ettiğini belirleyen gazeteler ve bunu doğrulayan resmi makam belgeleri (yabancı bir ülkeye sığınma, kaçma gibi),
-Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen evrak ve diğerleri,
- a) Değersiz Alacaklarda Özellikli Konular:
-Bir alacağın değersiz alacak sayılabilmesi için tüm hukuki yolların tüketilmiş olması gerekir.
-Borçlunun iflas etmiş olması tek başına değersiz alacak kaydı için yeterli değildir.
-Alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına gider (zarar) yazılması gerekir. Aksi takdirde izleyen yıllarda dikkate alınamaz.
-Değersiz alacaklar daha sonra tahsil edilirse tahsil edildiği yıl GELİR yazılır.
-Bilanço esasına göre defter tutan işletmeler değersiz hale gelen alacaklarını değersiz hale geldikleri yıl mukayyet değerleri ile zarara geçirerek, işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ise defterlerine gider kaydederek yok ederler.
-Aciz vesikasına bağlanan alacaklarda tahsil imkanı ortadan kalkmadığından değersiz alacak olarak dikkate alınmaz. Ancak, aciz vesikasına dayanarak şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir.
-KDV içeren değersiz alacaklarda KDV de değersiz alacak olarak kabul edilir.
b)Değersiz Alacak Uygulamasında Muhasebe Kaydı:
Vergi kanunlarına göre değersiz alacak haline geldiği tespit edilen alacak tutarı için;
———————————-/———————————–
659-Diğer Olağan Gider ve Zararlar XXX
120/121/127… (Hesaplar) XXX
———————————————————————-
Kaydı yapılarak giderleştirilir.
B-ŞÜPHELİ ALACAKLAR
Bir alacağın şüpheli hale gelmesi, Vergi Usul Kanununun 323’üncü maddesi gereğince, bu alacağın dava veya icra safhasında bulunmasına, yapılan protestoya veya yazı ile birden fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemesine bağlamıştır.
Alacağın şüpheli hale gelmesi için somut bir takım işlemlerin yapılmış olması gerekir. Bu işlemler borcun talep edilmesi ve icra iflas takibatı olarak ifade edilebilir.
Şüpheli alacakta gider kaydı, doğrudan değil karşılık ayrılmak suretiyle gerçekleştirilmektedir.
Bir alacağının tahsili edilmesinin kuşkulu olması o alacağın şüpheli olmasına yol açmaktadır. Ancak, Vergi Usul Kanunun 323’üncü maddesine göre, bir alacağın şüpheli hale gelmesi için aşağıdaki şartlardan herhangi birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
-Alacağın dava veya icra safhasında bulunması,
-Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacak olması,
Yukarıdaki şartlardan herhangi biri gerçekleştiğinde işletme açısından bu alacağın vasfının şüpheli alacak olması nedeniyle alacağın şüpheli alacaklara aktarılması gerekmektedir.
1-Şüpheli Alacakların Giderleştirilmesi:
Bir alacağın şüpheli alacak olması vergi kanunları yönünden her zaman bir gider değildir. Dolayısıyla şüpheli alacağın gider yazılabilmesi için Vergi Usul Kanunu’nda ikili bir sistem getirilmiştir.
Bunlar;
1- Karşılık ayırmak suretiyle gider yazılması
2-Değersiz alacak haline gelen şüpheli alacağın gider yazılması,
2-Şüpheli Alacaklar Karşılığı:
Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesi uyarınca şüpheli hale gelen bir alacak için karşılık ayırmak suretiyle gider yazılabilmesi için aşağıdaki şartların yerine getirilmiş olması gerekmektedir:
1-Bilânço esasına göre defter tutulmalıdır.
2-Alacak, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmalıdır.
3-Alacak, şüpheli hale gelmiş olmalıdır.
4-Şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılmasına karar verilmelidir.
3-Ticari ve Zirai Kazancın Elde Edilmesi İle İlgili Alacak:
Şüpheli alacak karşılığı ayrılması istenilen şartlardan biri olan “alacağın ticari ve zirai kazan¬cın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması gerekmektedir.
Karşılık ayrılmak suretiyle zarara intikal ettirilecek alacağın ticari ve zirai faaliyetin elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olması, diğer bir ifade ile alacağın daha önce hâsılat hesaplarına intikal ettirilmiş bulunması gerekmektedir. Tahsil edilmeyen özel alacaklar, karşılık ayrılmak suretiyle matrahtan düşülmemesi gerekir.
Şüpheli alacak nedeniyle ayrılan karşılığın gider kaydedilmesi bir başka deyişle dönem kazancı ile ilişkilendirilebilmesi için söz konusu alacağın daha önce hâsılat hesaplarına intikal ettirilmiş olması gerekmektedir. Bu kapsamda hâsılat kaydedilmeyen ancak alacak olarak kaydedilen zimmet, verilen avanslar, diğer ticari alacaklar vb. gibi alacaklar için karşılık ayrılamaması gerekir.
Konuyla ilgili olarak Danıştay 3’üncü Dairesinin 29.03.2005 tarih, 2005/503 Karar ve 2004/101 Esas sayılı Kararında da “bir alacağın şüpheli hale geldiğini kabul ederek karşılık ayırmak suretiyle zarar yazılabilmesi için, bu alacağın daha önce hasılat olarak kaydedilmesi gerekmektedir…” denilmiştir. (2)
4-Alacağın Şüpheli Hale Gelmesi
VUK’un 323’üncü maddesinde alacağın şüpheli hale gelmesine ilişkin koşullar sayılmakla birlikte, borçlunun şahsının durumu alacağın şüpheli hale gelip gelmediğinin tespitinde önem arz etmektedir.
Şöyle ki, gerçek şahıslardan olan alacakların dava ve icra safhasına getirilmesi ve icra işlemlerinin devam ettirilmesi halinde karşılık yarılabilecektir. Ancak, borçlunun birden fazla kişi olması, kolektif şirket, adi komandit şirket ya da adi ortaklık gibi şahıs şirketi olması durumunda, şirket tüzel kişiliği ile birlikte sınırsız sorumlu (Adi Komandit Şirketlerde Komanditer Ortaklar Hariç), ortakların tamamı için de icra işlemlerin başlatılması gerekmektedir. Aksi taktirde karşılık ayrılma koşulları yerine getirilmemiş olacağından ayrılan karşılıklar da kanunen kabul edilmeyen gider niteliğinde olacaktır.
Diğer taraftan, alacağın teminatlı olması durumunda da şüpheli alacaktan bahsedilemeyecektir. Ancak, teminat miktarı ile alacak miktarı karşılığında teminatın alacağı karşılamayan kısmı için karşılık ayrılabilecektir. Uygulamada teminat farklı şekillerde olabilmektedir. Şahsi teminat bulunması halinde, alacak teminatlı mıdır? Bu durumla karşılaşılması çok sık olmakla birlikte, bunun yanıtı da bugüne kadar verilmemiştir. Danıştay Vergi Dava Dairelerinin 12.04,2002 tarih, 2002/186 Karar ve 2002/35 Esas sayılı Ka¬rarında, “…teminatlı alacaklarda bu karşılığı teminattan geri kalan miktarla sınırlandırmakla; alacağın ipotek, haciz, rehin, kefil vs. Su¬retlerle teminata bağlanmış olması halinde, şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağını kabul etmiş bulunmaktadır…”(3) denilmek suretiyle kefil bu nitelikteki alacaklar da teminatlı kabul edilmiştir. Öte yandan, Danıştay 4’üncü Dairenin 02.03.2004 tarih, 2004/355 Karar ve 2002/ 4579 Esas sayılı kararında ise “İcra Safhasında Bulunan Kefilli Alacaklar, Teminatlı Alacak Kapsamında Olmadığından, Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılabileceğine” (4) hükmedilmiştir.
Dolayısıyla şahsi kefalet, gayrimenkul ipoteği vb. gibi teminata bağlanan alacaklar da, kefil hakkında icra işlemlerinin başlatılması, yapılan takip sonucunda alacağın tahsil edilemeyen şüpheli hale gelen kısmı için karşılık ayrılması gerekmektedir.
5-Karşılığın Ayrılma Zamanı
VUK’un 323 ‘üncü maddesinde ve madde gerekçesinde karşılığın ne zaman ayrılacağı dü-zenlenmemiştir. Ancak, uygulamada VUK’un 323’üncü maddede yer alan “Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayırabilir.” hükmünden hareketle, alacağın şüpheli halde geldiği dönemde ayrılabileceği şeklinde yorumlanmaktadır.
Bu Konuda Danıştay Vergi Dava Dairelerinin 12.11.1999 tarih, 1999/480 Karar ve 1999/202 Esas Sayılı Kararında da Şüpheli Hale Geldiği Yılda Karşılık Ayrılmayan Alacak İçin İzleyen Yıllarda Karşılık Ayrılamayacağına” karar verilmiştir. (5) Öte yandan, Danıştay 4’üncü Dairenin 27/02/2003 tarih, 2003/563 Karar ve 2002/1668 Esas sayılı Kararında ise “Alacağın Şüpheli Hale Geldiği Yılda Karşılık Ayrılmasının Zorunlu Olmadığı ve Tahakkuk Eden Ancak Yükümlü Tarafından Tahsil Edilmeden Vergi Dairesine Ödenen Katma Değer Vergisinin Şüpheli Hale Gelen Alacaklar İçin Karşılık Ayırırken Soyutlanamayacağına” (6) hükmetmiştir.
Dolayısıyla karşılığın ayrılma zamanı da tam olarak netleşmemiştir. Ancak, alacağın şüpheli hale geldiği dönemde karşılık ayrılması hukuken tartışmasızdır. Buradaki problem, alacağın şüpheli hale geldiği yılda değil de izleyen herhangi bir yılda karşılık ayrılması durumudur. VUK’un 323’üncü maddesinde karşılığın ayrılma zamanı açık olarak belirlenmemiştir. Bu nedenle karşılık şartlar mevcut ise istenilen yılda ayrılabilir.
Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlardan ilki dönemsellik ilkesi, ikincisi ise tahakkuk ilkesidir. Dönemsellik ilkesi bir gelir veya giderin ilgili olduğu yıl dikkate alınması gerektiğini ifade eder. Tahakkuk ilkesi ise bir gelir veya gider unsurunun doğuşunun (tahakkukunun) ticari kazancın tespitinde dikkate alınması için yeterli olduğunu ifade eder. Bir başka deyişle ticari kazancın tespitinde gelir veya giderin tahsil edilmesi değil, tahakkuk etmesi yeterlidir.
Tahakkuk ilkesine dayanarak gelir kaydedilen bir ticari alacağın günlük yaşamda tahsil edilememesi her firmanın rastlayabileceği bir durumdur. Bu bakımdan tahakkuk esasına göre gelir kaydedilen, tahsil edilemeyen ve şüpheli hale gelen bir alacak için kanunda gösterilen şartların gerçekleşmesi halinde karşılık ayrılabilmektedir. Şüpheli alacak uygulaması tahakkuk esasından meydana gelen sapmalar için düzenleyici bir rol oynamaktadır.
Şüpheli alacak uygulaması Vergi Usul Kanunu Madde 323’te açıklanmaktadır.
VUK Madde 323’te;
“Ticari veya zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1) Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar,
2) Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar, şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacağa ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.” denilmektedir.
Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere bir alacağın şüpheli alacak olarak kabul edilebilmesi için ;
1) Alacağın ticari veya zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması gerekmektedir. Buradan hareketle işletmeden üçüncü kişilere, ticari işlemler dışında özel nedenlerle verilen kredilerin şüpheli alacak uygulamasına konu olması mümkün değildir.* Aynı şekilde hatır senetleri de işletmelerin esas faaliyet konusu ile ilgili olmadıklarından şüpheli alacak uygulamasına konu olamazlar.
2) Şüpheli alacak uygulaması için ikinci koşul, alacağın dava veya icra safhasında olması gerektiğidir. Burada dikkat edilmesi gereken husus davanın veya icranın ciddiyetle takip edilmesi gerektiğidir.
3) Üçüncü koşul dava veya icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olması gerektiğidir. Dava veya icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklardan kasıt, ödenmemiş alacaklar için yapılması gereken dava veya icra masraflarının alacak tutarına yakın veya bu tutardan büyük olmasıdır. Ancak işletmenin, diğer bir işletmeden veya kişiden alacakları küçük küçük meblağlardan oluşuyorsa, bu meblağlar toplanmalı ve bu toplam, dava veya icra için yapılacak masraflar toplamı ile karşılaştırılmalıdır.* Eğer küçük meblağlı alacaklar toplamı dava veya icra için yapılması gerekli masraflar toplamından büyükse, bu yollara başvurulması gerektiği tabidir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus dava veya icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen tahsil edilemediğinin nasıl kanıtlanacağıdır. Bu konunun tevsiki açısından borcun istendiğinin PTT makbuzları, protesto örnek veya alındıları veyahut yazıların taahhütlü olarak gönderilmesi aracılığı ile yapıldığını gösteren belgeler tevsik edici belge olarak kabul edilmektedir.
4)Şüpheli alacak uygulaması için diğer bir koşul alacağın teminatlı olmaması gerektiğidir. Teminatlı alacağın tahsil edilememesi söz konusu olmadığından şüpheli alacak uygulamasına da konu olamaz. Eğer alacağın bir kısmı için teminat varsa, teminatsız kısım için gerekli şartlarda gerçekleşmişse şüpheli alacak ayrılabilir. Alacağın tamamı için haciz koyulması durumunda alacağın teminatlı olduğu kabul edilir. Kefalete bağlı bir alacak söz konusuysa hem esas borçlu hem de kefil hakkında yasal takibat yapılmışsa ve buna rağmen alacak tahsil edilememişse şüpheli alacak ayrılabilir.
5)Son olarak karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir denilerek karşılıkların hangi alacaklar için ne kadar ayrıldığının kayıtlarda ayrıca gösterilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus şüpheli ticari alacak uygulamasından sadece bilanço usulüne göre defter tutan mükelleflerin yararlanabileceğidir. Diğer bir deyişle bu uygulamadan bilanço usulüne göre defter tutan;
-Ticari ve zirai kazanç sahibi gelir vergisi mükellefleri,
-Kurumlar vergisi mükellefleri yararlanabilmektedir.
Zaten kanun maddesine bakıldığında şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği yazmaktadır ki pasifte karşılık ayrılması bilanço hesabı esasına göre defter tutan mükellefler için mümkün olmaktadır.
Uygulamada sıkça sorulan sorulardan biri karşılığın hangi dönemde ayrılacağı ve KDV dahil mi yoksa hariç tutar için mi karşılık ayrılacağıdır. Şüpheli alacak karşılığının, alacağın şüpheli hale geldiği dönemde ayrılması gerekmektedir. Şüpheli alacağın KDV dahil tutar için mi ayrılacağı konusu Vergi Usul Kanunu’nun 334 numaralı tebliğinde açıklanmıştır. Tebliğde KDV’nin ekonomik faaliyetlerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan ve işletmenin alışları sırasında ödenen, işletme alacaklarının bir unsurunu teşkil eden ve doğrudan doğruya mal veya hizmet ifasından kaynaklanan bir alacak olduğu açıklanmakta ve VUK Madde 323’te yer alan şartların gerçekleşmesi, dönem kayıtlarına girmiş olması ve beyannamede beyan edilmesi koşuluyla KDV dahil tutar için karşılık ayrılabileceği belirtilmiştir.
Tahakkuk esasına göre tespit edilen kurum kazancında gelir olarak kaydedilen bir alacağın tahsil edilememesi durumunda, tahsil edilemeyen bu alacağın vergilendirilmesini önlemek için kanunda öngörülen koşulların oluşması kaydıyla şüpheli ticari alacak ayrılabilmektedir. Ancak karşılık ayrılmak suretiyle giderleştirilen bu alacağın sonradan tahsil edilmesi durumunda gelir hesaplarına atılması gerektiği, tahsil edilemeyeceği kesinleşen alacağın ise değersiz alacak olarak kabul edilip gerekli kayıtların yapılması gerektiği unutulmamalıdır.
Vergi Usul Yasası’nın 324’üncü maddesi hükmü gereği olarak “Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın içeriği alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına naklolunur. Bu tür alacaklara “Vazgeçilen alacaklar” denilmektedir.
tahsilinden vazgeçilmiş olunmasıdır.
Bu alacaklar, alacaklı yönünden değersiz alacak sayılır, ancak Vergi Usul Kanununun 322’nci maddesinde bir alacağın değersiz sayılabilmesi için, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya dayalı olarak tahsiline imkan kalmaması gerekmektedir. Alacağın değersiz olarak zarar yazılabilmesi için aranacak kanaat verici vesika, borçlunun tek taraflı iradesiyle yazdığı borcu red yazısı değildir.
Burada sözü geçen kanaat verici vesika; konkordato anlaşması, mahkeme tutanakları, borçlunun ölüm belgesi, mirasçının mirası reddi belgesi, borçlunun yurt dışına kaçması, inandırıcı sebepler olmak kaydıyla alacaklı ve borçlu arasında alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşma gibi vesikalar olmalıdır. Borçlunun aciz halinde olması yani icra takibi sonucu aciz belgesi düzenlenmesi dahi, alacağı değersiz hale getirmemektedir. Çünkü bu halde de borçlunun ileride durumunun düzelmesi sonucu alacağın tahsil imkanı söz konusudur.
Diğer taraftan bir alacağın değersiz alacak olarak nitelenebilmesi için, şüpheli alacağın ötesine geçilmiş olması şarttır. Yani alacağın hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde tahsil imkansızlığının kesinleşmesi söz konusudur.
Oysa vazgeçilen alacakta karşılıklı bir irade beyanından bahis edilebilir. Bu irade beyanında alacaklı alacağından vazgeçme hakkını kullandığını beyan etmek zorundadır. Bu beyan mutlak suretle yazılı olacaktır.
Örneğin “şirketten alacaklı olanların alacağından feragat ettiğine dair alacaklı ve borçlu şirket tarafından karşılıklı imzalanacak mutabakat protokol ve ihbaname noter tarafından onaylanması halinde, anılan belge alacaklı açısından kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkanı kalmayan değersiz alacak haline gelecektir. Borçlu şirket açısından ise bu belgeye göre feragat edilen tutar, vazgeçilen alacak olarak kabul edilecektir.” (Maliye Bakanlığı özelgesi. Bakınız; Kızılot, Şükrü “Danıştay Kararları ve Özelgeler” Yaklaşım Yayınları, Ankara 2005, cilt 7. Sf:1150)
Sulh yoluyla vazgeçilen alacakların belgelendirilmesi ilişkin olarak Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonunda yapılan görüşmede alınan kararda aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:
Konuyla ilgili olarak 05.02.2000 tarih ve 23955 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 284 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ’inde, alacaklı ve borçlunun her türlü muvazaadan ari olarak sulh olmaları ve bu anlaşmayı noterde düzenlemeleri halinde bu belgenin alacağın değersiz hale geldiğine ilişkin kanaat verici belge olarak kabul edileceği belirtilmiştir.
Bir alacağın, vazgeçilen alacak olarak kabul edilmesi için ise; alacağın konkordato veya sulh yolu ile alınmasından vazgeçilmesi gerekmektedir. Konkordato, İcra İflas Kanunu’nda düzenlenmiş ve usul ve esasları ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuş olmakla birlikte, sulh yoluyla vazgeçmeden ne anlaşılması gerektiği açıkça belirlenmemiştir. 284 Seri No.lu V.U.K.Genel Tebliği’nde sulh anlaşmasının notere tasdik ettirilmesi veya noter huzurunda yapılması zorunluluğu getirilmekle birlikte, ilgili hüküm 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen deprem felaketine maruz kalan yörelerde, gelir veya kurumlar vergisi mükellefiyet kaydı bulunan kişilerden alacağı bulunan mükellefler için getirilmiş spesifik bir düzenlemedir. (4503 sayılı Kanun’un 10’ncu maddesiyle V.U.K.’na eklenen geçici 24’ncü madde)
Danıştay’ın 07.05.1997 tarih ve E.1995/3262 K.1997/1717 sayılı kararında, gerekli şartların oluşması halinde borçlunun devlete ait veya bağlı iktisadi kamu kuruluşu olması halinde, alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceğine yer verilmiştir.
Alacaklısı yönünden değersiz alacak olarak aşağıdaki kayıt yapılacaktır.
İşletmeler açısında alacaklarının tahsili hayati önem taşımaktadır. Fakat ticari yaşantıda her zaman tahsilat mümkün olmaz.
Bu takdirde alacağın durumuna göre muhasebe sisteminde farklı hesaplara kayıt işlemi yapılır.
Bu çerçevede alacağın şüpheli hale gelmesinde, alacak tutarı, normal alacaktan şüpheli alacak hesaplarına aktarılır, tahsil imkanı kamlığı anlaşılırsa derersiz alacaklara kayıt edilmesi gerekir.
Alacakların mahkeme kararı vs. kanıtlayıcı belgeler çerçevesinde tahsil edilemeyeceği anlaşılması halinde değersiz alacaklardan söz edilir.
Yine alacaklardan çeşitli gerekçelerle vazgeçilmesi halinde vazgeçilen alacaklara kayıt yapılır.
Yukarıda belirtilen üç durumda da tahsil edilmeyen alacakların giderleştirme işlemi yapılmaktadır.
İşletme açısından alacakların takip ve tahsil edilmesi hayati önem taşımaktadır.
Her ne kadar gider kayıt etme imkanı tanınmışsa da, işletmeler açısından en iyi alacak tahsil edilmiş alacaktır.
Muhasebe birimlerince bu konuda gerekli itina gösterilmelidir.