Peşin cevap: Hayır, değil! Neden? Çünkü ülkemizde “vakıf üniversitesi” var, ama “özel üniversite” yok ve olması kanunen mümkün de değil.
“Ha vakıf üniversitesi, ha özel üniversite, ne fark var?” diyebilirsiniz. Aslında çok fark var.
Bunları, bu gün itibariyle bir vakıf üniversitesinde çalışmaya başlamış bir akademisyen olarak yazıyorum.
Türkiye, özel sektöre ait “özel okul” kavramı ile 1961 anayasası sayesinde ve dolayısıyla 1980’den önce tanıştı.
O dönemde hem lise, hem de üniversite eğitimi özel sektöre açıktı. Sonra bazı sakıncaları görüldü ve üniversite eğitimi özel sektöre kapatıldı, mevcutlar da devletleştirildi.
İlköğretimde özel okul uygulaması ise devam etti. Halen de devam ediyor.
1982 Anayasası üniversite eğitiminde eski sistemi değiştirdi ve 130. maddesiyle şu hükmü koydu:
“… ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.
“Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir.”
Birinci cümlenin söylediği şu: Bütün üniversiteler kamu tüzel kişisidir. Bu kural vakıflarca kurulan üniversiteler için de geçerlidir.
O yüzden, hepsinin rektörünün aracı kırmızı plakalıdır, üniversitenin envanterine kayıtlı bütün araçlar resmî-siyah plaka takar.
İkinci cümleden anlaşılan ise şu: Vakıflar eliyle de üniversite kurulabilir ve bunlar kazanç amacına yönelik olamaz. (Kazanç paylaşmak vakıf için dahi yasak ise vakıf üniversitesi için elbette yasak olmalı).
Uygulamada, bir vakıf üniversitesinin, gelirlerini, örtülü biçimde ve dolaylı yöntemlerle kurucu vakfın mütevelli heyetine ya da bazı hocalara, vs. aktarması, bu kuralın gayrı ahlâkî biçimde ihlalidir.
O halde bir işadamı niçin üniversite kurar?
İlme hizmet etmek, işletmelerinin reklâmını yapmak, şirketlerine eleman yetiştirmek, işsiz hocalara iş kapısı açmak ve sair, çok çeşitli sebepleri ve faydaları var elbette.
Üniversite kurmak isteyen işadamı ne yapar?
Maddî varlığını ortaya koyarak, amacı üniversite kurmak olan bir vakıf kurar.
Bu vakfın yöneticileri üniversitenin dosyasını hazırlar, döner sermayesini koyar ve talebini YÖK’e bildirir.
YÖK ve Bakanlar Kurulu onayından sonra Meclis de bunu bir kanunla onaylarsa Üniversite kurulur ve bina, hoca, talebe tedarik ederek faaliyetine devam eder. Ana geliri durumundaki öğrenim ücretini ve bilhassa hoca ücreti gibi giderleri de kendisi belirler. Gelir-giderini dengeleyerek büyümeye çalışır.
Bir an için bir vakıf üniversitesinin yeterli öğrenci bulamadığı için ya da başka sebeple gelir gider dengesini tutturamadığını ve durumunu da düzeltemediğini varsayalım. YÖK ve hükümet mali yönden desteklenmesini uygun görmezse üniversite kapatılır, kardeş devlet üniversitesinin yardımıyla öğrencileri mezun edilir.
Böylece kapanan vakıf üniversitesinin mallarına dikkat; onu kuran vakfa geri dönmez. Kamu malı olarak kalır ve hazineye intikal eder.
O halde vakıf üniversiteleri buna göre ve bilhassa mali yönden sıkı sıkıya denetlenmeli.
Öyle oluyor mu? Sanmam, zira denetçi az, niyet zayıf.
Oysa özel kreş, ilkokul ya da liseyi kuranın bunu kâr amacıyla kurduğu varsayılır. Denetim ona göre yapılır. Bu işten kâr edenin kârını ne yapacağı ayrı konu.
İşte bu yüzden, “özel lise” var, ama özel üniversite yok. Vakıf üniversiteleri ise kâr amaçlı olmadığı için “özel sektör” anlamında “özel” değil.
kaynak:http://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/vakif-universiteleri-ozel-mi_200968