Duymak, Dinlemek ve Algılamak
Her kulağın kendine has bir akustiği var. Yani, doğal bir ses kulağımıza düzgün ulaşsa bile, kulağımıza girdiğinden itibar kulak kanalın içinde renkleniyor.
Esas amaç gelen sesleri yükseltmek yani akustik amplifikatör efekti oluşması. Her amplifikatör, ister doğal, ister elektronik mutlaka sesin özüne bir değişim katıyor.
Bu değişime genel de distorsiyon diyoruz, bir çok tekniksen arkadaşım bu kelimeyi kullanmamdan hoşlanmıyorlar, çünkü elektrik gitar distorsiyonu ile bağdaştırıyorlar.
Oysa yüksek giriş seviyesinde, genelde preamplifikatör devresinde amplifikatör devrelerine yüklendiğinde ana sese ciddi harmonik katarak özüne bozan bir yan etkidir distorsiyon pedalı veya efekt cihazı.
Herhangi bir nesneyi, sesi veya her tür dalgayı özüne zarar vererek değiştirdiğinde veya eklediğinde distorsiyona uğradığını belirtilsin.
Bazıları satürasyon derler, oysa satürasyon doyum doruk noktası anlamına geliyor ve tabi bir distorsiyon şekildir.
Bu değişim konularda teknoloji ve bilim tarihinde çok ciddi örnekler var.
Bu yüzden be kelimelerin esas anlamları ile yola çıkarak algılarımızı açmalıyız, Moda kelimeler ile anlamsızlaştırarak hiç bir yere varamayız.
Konumuza devam edelim…
Herkes farklı duyuyor ve herkeste sesleri farklı algılıyor. Ancak bu büyük bir sorun değil. Çünkü nerden referans almayı bilirsek o zaman kulaklarımızı doğru akort eder ve birbirimize yakın duymayı öğreniriz. Bu yüzden kulaklarımızı doğru eğitmeliyiz. Şöyle düşünmek lazım olayı.
Sürekli junk food yiyenlerin damak tadı yoktur ancak gurme yemekleri tercih edenler yemeklerin tazeliğini, içinde ki baharatları, pişirme şekli ve yemeğin estetiği ile damak zevkleri en ince ayrıntıya kadar duyarlar. Bu bizim için de geçerli. Meslek hayatım boyunca hep müzisyenlerin yanımda ki teknisyenlerden daha iyi duyduklarını fark ettim çünkü yıllarca müzik dinleyerek kulakları ciddi eğitmişler. İnanın, ben uzun yıllar müzisyenlik yapmama rağmen ilk teknisyenlik yıllarım da onlar kadar iyi duyamazdım çünkü çok teknik dinlerdim fakat zamanla kendimi sıkı bir şekilde ve bilinçli eğiterek aştım o eksikliklerimi.
Akustik kulak aktorlama algısı o dönemde başladı…
Akustik kulak akortlanması tamamen doğa ile mümkün. Kuş sesi, su sesi, rüzgar sesi, insan sesi, doğal felaket sesleri, sivri sinek sesi, şelale sesi ve her tür doğa da doğal yol ile oluşan sesler de müthiş bir denge var.
Ayrıca nerde dinlediğimiz de önemli…
Sokakta, salon da, evimiz de, banyomuz da, kamu alan tuvaletin de vesaire…
Çok iyi dinlediğiniz de nazal frekansları hiç duymazsınız, herşey kendi için de mükemmel dengede gelir. İnsan sesinde veya özellikle gırtlak, dil veya benzeri farklı hareket ederek ana sese etken eden sesler de belli nazal etkileri algılarsınız.
Örneğin alt mid harmonikleri zayıf olan seslerde üst mid nazal algısı ile daha alt bas duyarsınız.
Bakın bu üsteki tespit çok önemlidir.
Bazı frekans aralıkların öne çıkmasının ana sebebi bazı spektrum aralıklarında harmoniklerin duyulmaz, zayıf veya az etkisinden dolayıdır.
Her tür ses rengini üçe bölebiliriz daha ayrıntılı anlamak için.
1. Ana ses, sesin oluştuğu nota veya frekans.
2. Üst armonikleri, her armonik ana sesin iki ile çarpılması ile oluşur, ikinci harmonik birincin 2 misli oluşur ve devamı böyledir. Armonikler sağlıklı denge de ise nazal frekanslar duyulmaz. Değişken organlar sayesiyle nazal seslere distorsiyona uğradığı için oluşur. Yani hayvan, insan seslerinde ve kötü akustik veya elektronik devreler de.
3. Alt veya Subarmonikler. Genelde bu nokta bir çok teknisyenler tarafından kale alınmıyor. Bir keman en pes LA çalıyorsa o zaman 220Hz olarak biliriz ve o frekansın altında hiç bir şey olmadığını düşünürüz. Fakat yıllar içinde öğrendimki bu tespit teknik olarak doğru olsa bile hissiyat olarak doğru değil.
Subharmonikler, bu konuyu iyice açmak lazım.
Bir kemanı ölü bir odada kayıt ettiğiniz de kesinlikle öyle subarmonik denen kavram yoktur. Fakat büyük bir konser salonunda, özellikle klasik müziğe uygun geniş ve uzun yankılı salonda aynısı geçerli mi?
Her akustiiği iyi olan salon mutlaka dengeli uzayan yankısı ile ön plana çıkar.
Şimdi herşey karışıyor ve birbirine girmeye başlıyor çünkü yankı sonuçta ana sese artı etki ediyor, artı etki ediyor derken, direk ana ses müdahale değil, aksine arkasından gelen uzantı ile etki ediyor.
Bu yüzden zaten etki cihazlar, yani efekt cihazları ikiye ayrılıyor klasik Ses Mühendis kavramında.
1. Ana sese müdahale eden etkiler ve efekt cihazlar: kompresör, gate, modülasyon (chorus, flanger), EQ, AllPass, delay, enhancer, gırtlak, dil, dudak vesaire…
2. Ana sese dahil olan etkiler ve efekt cihazları. Yankı, eko, delay, derinlik.
Modern ses mühendisler için birde üçüncü kavram var.
Transient Designer, yani sesin transientlerine, genelde atak ve release’e direk müdahale etme imkanı çok yeni kavramdır. Ayrıca AllPass filitre sayesiyle benzer bir şekilde transientlere müdahale imkanı var. AllPass frekans bağımlı faz değiştirici olarak düşünebiliriz. Örneğin, kick ve basgitarın aynı zamanda oluşuyorsa ve dalga oluşumu aynı anda gerçekleşiyorsa genel seviyeyi düşürme ihtimali çok yüksek, genelde klasik Ses Mühendisleri birin altlarını kısar veya ciddi kompresör basarak feda eder. Fakat AllPass ile buna gerek kalmadan birinin fazına müdahale edince başlangıç noktasını biraz kaydırarak iki enstrümanı en geniş şekilde duyurabiliyorsun genel mix seviyesini düşürmeden.
İyi bir piyano ancak iyi bir salon da tınlar, diye klasik bir söz var. Aynısı kemana dönelim, keman için de geçerli.
220Hz, bu tabi bir kemanın üretebileceği en alt frekans değil, ancak örnekleme olarak subsonic yani subarmonik frekansları daha kolay anlatmak için seçtim.
Bir keman geniş bir konser salonunda 220Hz’in altında yankılar oluştuğu için subsonicler oluşuyor. Esas ana sese teknik olarak etken etmese bile uzun notalarda o yankı kemanın renginin üzerine binerek daha dolgun gelmesine sebeb oluyor.
Bu yüzden bir keman oda orkestrasında farklı tınlar ve büyük bir orkestra ile büyük salonda farklı tınlar.
Tabi bir de sahnede farklı tınlar.
Ancak başka bir sebep daha var subarmonik oluşumunda, keman yapım sanatında. Bir keman sonuçta gövde enstrümanıdır, yani telden oluşan sesler bir gövdeden amplifikatör etkisi ile ses şiddeti daha yükselerek duyulmasını sağlıyor.
Bir keman yapım ustası, doğru ahşap, gövde kalınlığı, üstünde ki cila ve boya sayesiyle mükemmel veya sıradan kemanlar yapabilir.
Bu yüzden bir Stradivarius kemanları eşitsizdir, çünkü o kemanlarda tüm perdeler geniş, dolgun, yüksek ses ve bunlara rağmen şeffaf tınlar.
Tabi enstrümanı doğru kullanan veya çalabilen bir virtüöz da gerekli.
Doğal seslere ne kadar yaklaşılırsa o kadar doğru referans alınabilinir.
Ben kulak akortumu doğa ile yaparım.
Eskiden hep belli bir parça ile yapardım ancak zamanla öğrendim ki, çok yanıltı olduğunu.
Çünkü….
Elektronik devrimde bu doğal duyum olgusu ne yazık ki değişim gösterdi ve ortak standartlardan biraz olsun uzaklaştırdı.
Örneğin elektronik devrimi lambalar ile başladı, yani flat olmayan aksine kendine has tınıları ile ana sesleri güzelleştiren etki eden devreler.
Hani diyoruz ya, lamba çok sıcak daha yumuşak tınlıyor.
Lambadan sonra transistör ve akabinde mosfet ve devre teknolojileri çıkmaya başladı. İlk başlarda düşük kalite ve kötü röprodüksiyonlar fakat zamanla hepsinin kalitesi ciddi yükseldi.
Öyle bir seviyeye geldiler ki nerdeyse steril olmaya başladılar. Fakat beni daha fazla tatmin etti. O gereksiz renklendirmelerden açıkçası kurtulmuştum. Ancak farklı başka problemler rahatsız etmeye başladı, faz etkiler.
Faz doğada da kesinlikle vardır.
Bakın, bir su akışın sesi uzak bir mesafeden gelse bile bir kaç sebepten dolayı faz yiyor ve hışırtı olmasına rağmen bizi positif etkiliyor.
1. Kulak aramızda ki mesafeden dolayı.
2. Arkamız da ve yanlarımız da düz duvarlar, kayalar veya sert olan bir şeyler varsa o zaman ilk kulağımıza gelen sesin dışında gecikmeli öbür sesler üzerine biniyor ve faz yiyor. Kötü bir durum mu bu? Hayır aksine çok iyi, çünkü o çeşmenin sesi başka seslerden doğal bir şekilde ayrışıyor. Yani yıllarca mixerlerde EQ ile yapmaya çalıştığımızı doğa daha kaliteli ve basit bir şekilde yapıyor. Bir gün bir makale yazacağım, EQ mesleğimizin en büyük icadı fakat en gereksiz cihazı olduğunu.
Elektronik doğal duyumumuzu negatif etkilemeye başladığı anda doğaya çıkmalıyız.
Bakım bir iş makinenin çıkardığı gürültü bazen bir senfoni kadar etkileyebilir içten dinlerseniz.
Veya tren yanınızdan geçerken, hatta havai fişekler patlarken, elektrik süpürgesini dinlerken, çocuk gülmeleri, kavgada bağıran adamları hatta trafik sesi bile etkileyebiliyor.
Ancak bazen daha sessiz alanlar da ses duymaya çalışmak kulaklarımıza olumlu etken olabiliyor.
Güzel bir hikaye var rahatsız eden sesler konusunda.
İlk defa uzayda günlerce dünyanın etrafında dönecek olan kozmonot, kontrol ünitesinden sürekli bir tıklama sesi gelmeye başlamış.
Dar alanda çok fazla hareket alanı olmadığından bu ses onu deli etmeye başlamış ve çözüm olarak kontrol ünitesini çözmeye başlamış. Ancak ne yaptıysa sesi yok edememiş. Önünde günler var ve bu ses böyle devam ederse sonunda kafayı yiyeceğini ve dünya ya dönemeceğini fark etmiş ve mutlaka bir çözüm bulmalıymış.
Yapacak tek yol var, o sese alışmak ve hatta üstelik sevmektir. Kararını vermiş ve sesi sevmeyi tercih etmiş. Öyle inanmış ki sevgisine sonunda o ses yok olmuş.
Belki sonu bizim için uygun değildir. Fakat rahatsız olan sesi sevmeyi tercih etmek bence müthiş bir davranıştır.
Mutlaka hayatınıza değişik renkleri katın ve farklı akustik ortamlarda bilinçli dinlemeler ve dinlenmeler yaşayın. Emin olun herşey çok daha farklı gelecek size…..