Mülkiyet Hakkı Nedir?
Mülkiyet Hakkının Tanımı Mülkiyet kavramının tanımına Medeni Kanunda yer verilmediği gibi, Anayasada da mülkiyetin tanımı yapılmamıştır. Ancak, 4721 sayılı Kanunun 683. maddesinin ilk fıkrasına göre bir şeye malik olan…
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2015/5334
Karar Numarası: 2016/2721
Karar Tarihi: 03.02.2016
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalı bankadan 17.10.2008 tarihli kredi sözleşmesi uyarınca 120 ay vadeli 24.793.389. Japon yeni dövize endeksli konut kredisi kullandığını, krediyi kullandığında 100 Japon yeni 1.20.TL iken kredi borcunu erken kapattığı 24.08.2009 tarihinde 1.48.TL olduğunu, bu durumda bankanın fahiş kar ettiğini, erken ödeme ile kredi borcunu kapatmasında TL üzerinden değil de Japon yeni üzerinden hesaplama yapılmasından dolayı 82.989.00.TL fazla alındığını ayrıca erken ödeme komisyonu olarak 7.223.00.TL ve 4.250.00.TL sigorta bedeli alınmasının yanlış olduğunu ileri sürerek bu bedellerin iadesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 81.522.27.TL’nın davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Her ne kadar mahkemece, 17.10.2008 tarihli kredi sözleşmesi uyarınca 120 ay vadeli 24.793.389. Japon yeni dövize endeksli konut kredisinin 24.08.2009 tarihinde erken kapatılmasından dolayı ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden değil sözleşme tarihindeki TL değeri üzerinden benzer kredilere uygulanan ortalama faiz oranı dikkate alınarak erken ödeme tarihindeki borç belirlenerek davanın kısmen kabulü ile 81.522.27.TL fazla tahsilatın davalıdan alınmasına karar verilmiş ise de; Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumunun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı TBK. ! nun yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus – beklenmeyen hal şartı – sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi bağlamında ve TMK. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde TMK.’nun 1., 2. ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK.’nun 138. maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi” ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Dava konusu olayda, davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu, davacının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanma yolunu tercih etmiş bulunduğu, buna göre işlem temelinin çökmesinden bahsetmenin olanaklı olmadığı, bununla birlikte kredi sözleşmesinden dolayı 11 taksit ödenmesinden sonra kredinin erken kapamasının yapılmış olması da nazara alındığında, sözleşmenin davacı tarafından benimsendiğinin kabulü gerektiği, yukarıda belirtilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama ve sözleşmeye müdahale koşullarının bulunmadığı, sözleşme gereğince ödeme anındaki döviz kuru üzerinden hesaplama yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 1.398,50 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03/02/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Mülkiyet Hakkının Tanımı Mülkiyet kavramının tanımına Medeni Kanunda yer verilmediği gibi, Anayasada da mülkiyetin tanımı yapılmamıştır. Ancak, 4721 sayılı Kanunun 683. maddesinin ilk fıkrasına göre bir şeye malik olan…
KARŞILIKSIZ ÇEKLERDE BANKALARIN YÜKÜMLÜLÜK MİKTARI DEĞİŞTİ Bankaların karşılığı bulunmayan her bir çek yaprağı için ödemek zorunda olduğu miktar 1.280 liradan 1.410 liraya çıkarıldı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB), “Çek Defterlerinin…