Kamu idarelerinin diğer bazı kurumlarına, özellikle belediyelere sıkça idari yaptırımlar uyguladığı, para cezaları kestiği görülmektedir.
Söz konusu yaptırımlara, zamanında itiraz edilmediğinde, hak arama yolları kaçırıldığı için idareler yüklü idari para cezalarına ve bunların faizlerine muhatap olmaktadır. Bu para cezaları hizmet kusuru olarak kabul edilmemekte ve idare giderleri arasında para cezaları gibi bir harcama alanı olmadığı için bu cezalar büyük ölçüde amirlerin üzerinde kalmaktadır.
Devletin ve Milletin Bütünlüğü İlkesi
Devlet yâda idare hukukundaki teknik adıyla ”idare” Anayasamızın 123 üncü maddesinde yer alan “idare kuruluş ve görevleriyle bir bütündür.” İfadesinde belirtildiği üzere bütündür ve tekdir.
Bu yaklaşım Anayasanın 104 üncü maddesinde yer alan “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’nin temsil eder” sözleriyle de pekiştirilmiştir. Bu arada aynı Devlet yapısı içine tüzel kişiliği de olan kuruluşlar da olabilir. Bu ayrı tüzel kişiliği olan kuruluşlar devletin birliği ve bütünlüğünün istisnası değildirler. Söz konusu kamu tüzel kişilikleri bir bütün ve tek olan Devletin organları, elleri kolları olarak düşünülürler.
Devletin birliği ve bütünlüğü ilkesi içerisinde Merkezi İdare, Mahalli İdare ilişkisinin özellikle irdelenmesi gerekir. Bu amaçla, Anayasanın 129 uncu maddesinin analizini yapmakta yarar vardır.
Anayasamızın 129 inci maddesinde belirtildiği gibi;
“merkez idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.”
Bir başka deyişle, mahalli idareler yani belediyeler gibi ayrı tüzel kişilikleri olan kuruluşlar bulunması, Devletin birliği ve bütünlüğü istisnası değildir. Mahalli idarelerle merkezi idareler arasında birlik ve bütünlüğü korumak amacıyla bir uyum sağlanması vesayet denetimiyle gerçekleştirilir.
Vesayet denetimi merkezi idare ile yerel yönetimler arasında söz konusu olur. Ancak kanunla konulur. Bu nedenle, bir yerel yönetim biriminin, bir başka yerel yönetim birimi üzerinde vesayet denetimi yapma yetkisi olamaz. Örneğin, bir hizmet esasına göre kurulmuş bir kamu tüzel kişisinin, örneğin Türkiye iş kurumunun, yer esasına göre kurulmuş bir belediye üzerinde vesayet denetimi imkânsızdır. Bir kuruluşun diğerine kamu kudretini kullanarak yaptırım uygulaması, yaptırım uygulayanın diğerine üstünlüğü anlamına gelir ki devletin birliği ve bütünlüğü ilkesi içerisinde böyle bir yoruma ve anlayışa imkân yoktur.
Bu nedenle, bütün kamu tüzel kişilerinin kamu kudretini kullanma konusunda birbirine üstünlüğü olmaz.
Yukarıda değindiğimiz gibi, kamu kuruluşlarının birbiriyle ilişkilerinde bir üstünlükleri söz konusu değildir. Bir başka deyişle birbirine karşı kamu kudreti kullanamazlar. Vatandaşa karşı kullandıkları kamu kudretini uygulama yetkisi yerine uyuşmazlıklarını karşılıklı anlaşma şeklinde çözerler.
Türkiye İş Kurumu Kanununda da, idari para cezalarının ancak özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerine uygulanabileceği esasına titizlikle uyulmuştur.
Kamu kudretini kullanma yetkisinin kanunla düzenlenen vesayet denetimi halleri dışında ancak özel hukuk gerçek veya tüzel kişilerine uygulanabilmesi, kamu kuruluşları arasında kamu yararı, kamu düzeni gerekleri açısından ilişki olmayacağı, sorun çıkmayacağı anlamına gelmez.
Böylesi ilişkiler ortaya çıktığında kamu kuruluşları konuları eşitler, karşılıklı ilişki içerisinde görüşmeyle çözerler. Çözüm bulunamadığında, artık konu Danıştay’ın görev alanına girer. Danıştay Kanunun 41 inci maddesine ve 42/d maddesine göre, idari işlere ilişkin idari uyuşmazlıklar ve idari makamlar arasında görev ve yetkiden doğan uyuşmazlıklar Danıştay’ın yardımıyla çözümlenir.
Bununla beraber merkezi idarenin yerel yönetimler üzerinde yapabileceği vesayet denetim kapsamı ve içeriği başta Anayasa olmak üzere kanunlarla belirlenmiş bulunmaktadır. Bu tür vesayet denetimi alanına hiçbir şekilde idari para cezası verme yetkisi merkezi idareye tanınmamıştır. Vesayet denetiminin kapsamı Anayasal çerçeve içerisinde ancak kanunla belirlenebileceği için bu yetkinin idarenin düzenleyici işlemleri ile genişletilmesi olanağı da yoktur.
İdari yaptırım uygulamalarının Anayasadaki temel dayanağı bilindiği gibi, 38 inci maddesinde yer alan “ idare kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz” ilkesidir. Bir başka deyişle, kişi hürriyetini kısıtlamak koşuluyla, idarenin yaptırım uygulama yetkisi bulunmamaktadır. Buradaki kişi ve hürriyet terimlerinin, yaptırım uygulama alanının özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri olduğunu vurgulamak amacını taşıdığı açıktır.
Kabahatlerin eski T.C. Kanununda yer aldığı bölüm, söz konusu idari yaptırımların muhatabının özel hukuk kişileri olduğunu göstermektedir.
Asıl muhatap gerçek kişi olmakla birlikte, kabahatler Kanunun 8 inci maddesinde belirtildiği üzere, “tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında işlemiş bulunduğu kabahatlerden dolayı tüzel kişi hakkında da idari yaptırım uygulanabilir”. Kuşkusuz, idari yaptırım uygulanan tüzel kişi mutlaka özel hukuk tüzel kişisidir.
Bu durum söz konusu yasa hükmünün (2) numaralı bendinde yer alan “Temsilci sıfatıyla hareket eden kişinin bu sıfatla bağlantılı olarak işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı temsil edilen gerçek kişi hakkında da idari yaptırım uygulanabilir. Gerçek kişiye ait bir işte çalışan kişinin bu faaliyeti çerçevesinde işlemiş olduğu kabahatten dolayı iş sahibi kişi (idare değil) hakkında da idari yaptırım uygulanabilir” sözleri açıkça ifade edilmektedir.
SGK tarafından sigorta giriş bildirgelerinin ve işten ayrılışların geç bildirilmesi gerekçesiyle, yöneticilerine idari para cezası kesilmektedir. Üniversitelerde de, staj yapan öğrencilerin giriş ve çıkışlarını geç bildirmesi veya primlerin geç yatırılması gibi nedenlerle idari para cezaları yöneticilerine kesilmektedir. Staj gören üniversite öğrencileri 4/a kapsamında ( SSK’lı) olduklarından SGK ‘nın işleyişine göre 4/a lı kapsamında yapılan tüm işlemlerdeki gecikmelerden dolayı idari para cezası işletmelerin sorumlu müdürlerine kesildiğinden aynı uygulama kamu kurumunun yöneticileri içinde uygulanmaya devam etmektedir. Uygulamada kamu kurumu özel ayrımı yapılmamaktadır.
SGK’nın kamu kurumlarının idarecilerine idari para cezası kesmesi ve bunu tüm mal varlıkları ile sorumlu tutulmalarınınne kadar yasal olduğu sorgulanması gerekmektedir. İdare hukukun da ceza önce idareye kesilir ve idare tarafından ödenir, sonra memurun ihmal ve kusurundan kaynaklanıyorsa memura rücuedilir. Bu kural SGK tarafından atlanarak, idari para cezaları kurumun yetkilerine kesilmektedir.SGK, Kamu kurumlarına da yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerden dolayı ceza kesemeyecektir.
Yukarıda değindiğimiz gibi, kamu kuruluşlarının birbiriyle ilişkilerinde bir üstünlükleri söz konusu değildir. Bir başka deyişle birbirine karşı kamu kudreti kullanamazlar.Bu tür vesayet denetimi alanına hiçbir şekilde idari para cezası verme yetkisi merkezi idareye tanınmamıştır. Vatandaşa karşı kullandıkları kamu kudretini uygulama yetkisi yerine uyuşmazlıklarını karşılıklı anlaşma şeklinde çözerler.SGK’nın Kamu kurumlarına ve onların idarecilerine SGK bildirgelerini geç bildirdi diye, idari para cezası uygulamalarının yanlış olduğu düşünülmektedir.