Mülkiyet Hakkının Kapsamı
Mülkiyet hakkı sadece konusu olan asıl eşyayı değil, bu eşyanın bütünleyici parça ile eklentisini de kapsar.
(1) Bütünleyici Parça (Mütemmim Cüz)
Medeni Kanunun mülkiyet hakkını tayin eden 684. maddesinde, “Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur.” hükmü yer almaktadır. Yine aynı maddenin ikinci fıkrası bütünleyici parçayı şöyle tanımlamaktadır: ” Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.”
Bu tanıma göre bir şeyin bütünleyici parça olabilmesi için, iki şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Şöyleki, ya bir şey asıl şeye sıkı bir maddi bağlantı ile bağlanmıştır ve maddeten asıl şeyden ayrılması ancak asıl şeyin yok edilmesi, zarara uğratılması veya yapısının değiştirilmesi ile mümkün olabiliyordur bu durumda bağlanan şey asıl seyin temel unsuru haline gelmiş ve bütünleyici parça olmuştur veya maddi bağlantı bu kadar sıkı değildir fakat yerel adet, bağlanan şeyi asıl şeyin temel unsuru saydığı için kanun onun bütünleyici parça niteliğini kazandığını kabul ediyordur. Böylece bir şey, asıl şeye sıkı maddi bağlantısı dolayısıyla temel unsur haline gelebileceği gibi, yerel adete göre temel unsur sayıldığı için de bütünleyici parça niteliğini kazanabilir. Fakat her iki halde de maddi bağlantı olması şarttır.
(2) Doğal Ürünler (meleke)
Medeni Kanun, bir şeyin bütünleyici parça sayılması için gerekli şartları genel olarak 684. maddede belirtmiş ise de bazı şeyler için bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaksızın bütünleyici parça niteliğini tanımıştır.
Medeni Kanunun 685. maddesiyle ” Bir şeyin maliki, onun ürünlerinin de maliki olur. Ürünler, dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukukî ürünler ile bir şeyin özgülendiği amaca göre âdetler gereği ondan elde edilmesi uygun görülen diğer verimlerdir. Doğal ürünler asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçasıdır.” hükmü getirilmiştir.
Medeni Kanunun 685. maddesine göre doğal ürünler nitelikleri itibariyle iki türlüdür.
1- Dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukukî ürünler:
Bunlar bir şeyin belli süreler içinde yahut mevsim itibariyle meydana getirerek alınması, asıl şeyin verimine zararlı olmayan ürünlerdir. Örneğin; ağaçların meyveleri, koyunun sütü ve yünü. Ürünün kendiliğinden yetişmesi, bir emek sonucu meydana gelmesi veya meydana gelme aralığının belli olması önemli değildir. Önemli olan asıl şeyin üretim kabiliyetini etkilemeden, uzun olmayan aralıklarla ürün alınabilmesidir.
2- Bir şeyin özgülendiği amaca göre âdetler gereği ondan elde edilmesi uygun görülen diğer verimler:
Bunların zaman zaman tekarı aranmaz. Adetin o şeyden elde edilmesini uygun görmesi yeterlidir. Bunlar bir ormanın ağaçları gibi organik şeyler veya taş ve maden gibi organik olmayan şeyler de olabilir. Bir madenden cevher veya bir ocaktan taş çıkarıldığı zaman bunların yerine yenisi oluşmaz. Fakat adetin ondan elde edilmesini uygun gördüğü ölçüde, bunlar da doğal ürün sayılmıştır
(3) Eklenti (teferruat)
Yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Medeni Kanunun 621. maddesinin ilk fıkrasında kullanılan “temliki tasarruflar” ifadesi borçlandırıcı işlemleri (taahhüt işlemleri) kapsamadığından, 4721 sayılı Kanunda sadece “tasarruflar” ifadesi kullanılmıştır.
Medeni Kanunun 686. maddesinin ikinci fıkrası eklentiyi şöyle tanımlamaktadır: ”Eklenti, asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır.”
Görüldüğü gibi, bütünleyici parça bağımsız bir mal olarak varlık arz etmedikleri halde, bir şeyin eklentisi bağımsız mal vasfını korumaktadır. Buna karşılık asıl şeyin taşınır veya taşınmaz mal olması mümkündür. Eklenti ilişkisi ancak iki mal arasında söz konusu olur.
Ancak taşınır eşya eklenti niteliğini taşıyabilir. Dolayısıyla taşınmaz malların eklenti niteliği taşımaları söz konusu değildir. Taşınır bir şeyin eklenti sayılması için Kanunun aradığı şartlar dış bağlantı ve özgülenmedir.
Özgülenme:
Bir taşınır malın asıl şeyin işletilmesi, korunması veya ondan yararlanılması için sürekli nitelikte ona özgülenmiş olması gerekir. Diğer bir anlatımla söz konusu taşınır malın asıl şeyin ekonomik amacına bağlı kılınmış olması gerekir.
Dış Bağlantı:
Asıl şeyin ekonomik amacına özgülenen taşınır malın eklenti niteliğini kazanabilmesi ve sözü geçen özgülemenin iki şey arasındaki maddi bir bağlantı ile dışa karşı belirli hale gelmesi için, asıl şey ile dış bağlantı bulunması, eklentinin asıl şeye bağlı kılınması gerekir. Eklenti durumunu üçüncü kişilere bu unsur açıklar.
Özgüleme arzusu bulunsa, hatta açıklansa dahi dış bağlantı kurulmadıkça eklenti olma niteliği gerçekleşmez. Buna göre dış bağlantı çözülürse eklenti olma niteliği de sona erer. Fakat eklenti, asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez (MK. md. 686/3). Örneğin, fabrikanın bir makinesi tamire gönderilince makine eklenti olmaktan çıkmaz.
Eklenti ve bütünleyici parça arasındaki esas farkları belirtmekte fayda vardır.
Taşınmaz malın eklentisi olan taşınır eşya, tapu sicilinde gösterilmiş olmasa bile rehnin kapsamındadır. Eklentinin tapu siciline yazılmasının bildirici bir anlamı vardır. Malikin açık bir şekildeki bu tahsis iradesi, alacaklı lehinde bir karine teşkil eder. Bunun neticesinde alacaklı, bunların eklenti olduğunu ispatla yükümlü olmaz.
Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar (MK. md. 686/1). Asıl şeye zilyet olan kimsenin sadece geçici olarak kullanması veya tüketmesi için özgülenen ya da asıl şeyin özel niteliği ile herhangi bir ilişkisi bulunmadan sadece korunmak, satılmak veya kiraya verilmek üzere onunla birleştirilen şeyler eklenti sayılmaz (MK. md. 687).
Asıl şeyin haczi eklentiyi de kapsar. Haczedilen eklentideki hak sahibi kişinin (intifa hakkı, hasılat kiracısı gibi) istihkak davası hakları saklıdır.