- GİRİŞ
Vergileme işleminde, verginin tarafları olan devlet ve mükellefe bazı yetki, görev ve sorumluluklar verilmiştir. Genel olarak araştırmalara bakıldığında, bir tarafta vergi alacaklısı konumundaki devletin daha çok vergilendirme yetkisi ve bu yetkisini nasıl kullandığı, diğer tarafta ise mükellefin daha çok ödev ve yükümlülüklerin neler olduğu konularının incelemeye tabi tutulduğu
görülmektedir. Ülkelerin vergi yasalarında, vergileme sürecinde mükelleflerin haklarını
savunmaları amacıyla başvurabilecekleri yollar genellikle düzenlenmiş olmasına rağmen,
“mükellef hakları” konusu oldukça ihmal edilmiş durumdadır.
1990’lı yıllardan itibaren, dünyada vergi idarelerinin “mükellef odaklı yaklaşımla” yeniden yapılandırılması ve vergileme sürecinin etkin, adil ve şeffaf hale getirilmesi çalışmalarına paralel olarak birçok ülkede mükellef haklarının belirlenmesi, açıklanması, korunması ve denetlenmesi gibi hususlar gündeme gelmiş ve “mükellef hakları” vergileme ile ilgili hızla gelişen ve ilgi çeken
alanlardan birisi olmuştur. Günümüzde, mükellef haklarının açıklanması ve bunların
korunmasına yönelik çalışmalara önem verilmesi, bir ülkede devletin vergileme
işlemine ve mükelleflerine yaklaşımının bir göstergesi kabul edilir hale gelmiştir.
Dolayısıyla, ülkemizde vergi idaresinin yeniden yapılandırılması konusunun bir parçası olarak
“mükellef hakları” ile ilgili düzenlemelerin de yapılması gerekmektedir.
Bu çalışmada, öncelikle mükellef haklarının gelişimi konusunda bilgi verildikten sonra,
mükellef haklarının anlamı ve türleri incelenecek ve vergi idaresinin yeniden
yapılandırılması ile mükellef hakları arasındaki ilişki ortaya konacaktır. Daha sonra, mükellef
haklarının Türkiye’deki durumu değerlendirilerek, yapılması gerekenler hakkında önerilerde bulunulacaktır.
- MÜKELLEF HAKLARININ GELİŞİMİ
Devletin vergilendirme yetkisinin sınırlandırılması ve mükelleflere bazı imkan veya hakların tanınması aslında 1215 tarihli Magna Charta’ya kadar götürülebilir. Daha sonraki dönemlerde, vergileme ile ilgili çeşitli ilkeler dile getirilmiş ve vergileme sürecinde bunlara uygun davranılması gerektiği
vurgulanmıştır. Ancak çağdaş anlamda mükellef hakları ile ilgili gelişmeler mükellef
bildirgeleri veya imtiyazlarının açıklanması ve bu hakların korunmasına yönelik birimlerin
oluşturulması ile gündeme gelmiştir. 1990 yılında OECD tarafından hazırlanan bir raporda
[1] belirtildiği üzere, OECD üyesi tüm ülkelerin vergi sistemlerinde mükelleflere verilen ödevler
ve tanınan belirli haklar mevcut olmasına rağmen, söz konusu ülkelerin çok azında
“mükellef hakları bildirgesi” açıklandığı tespit edilmiştir. Bu yıllardan itibaren çeşitli ülkeler,
vergi idarelerinin yeniden yapılandırılması çalışmaları sırasında “mükellef hakları bildirgesi” veya “mükellef hakları imtiyazı” açıklamaya ve vergilemenin bu yüzüne de önem vermeye başlamışlardır.
- Mükellef Haklarının Hukuksal
Dayanakları ve Açıklanması
Günümüzde, vergileme işleminde başarı
sağlanabilmesi için mükelleflerle işbirliğine
gidilmesi ve onların vergiye gönüllü
uyumlarının artırılmasının şart olduğunu
anlayan vergi idareleri, vergileme işlemini
“mükellefe rağmen” değil, “mükellefle birlikte”
yürütmeyi ve onların beklentilerini de dikkate
almayı düşünmüşlerdir. Dolayısıyla, mükellef
haklarının ön plana çıkmasının felsefi
dayanağı; vergileme işlemine mükellef
açısından yaklaşılması ve mükelleflerin vergi
idarelerine güven duymalarını sağlayacak
düzenlemelerin yapılmasıdır.
- Mükellef Haklarının Hukuksal
Dayanakları
Mükellef haklarını düzenleyen hukuksal dayanak veya kaynaklar incelendiğinde ise, bunları kendi içinde iki gruba ayırmak mümkündür: 1) Uluslararası anlaşma, Anayasa veya kanunlarla yapılan temel düzenlemeler; 2) Mükellef hakları bildirgeleri veya imtiyazları şeklindeki idari düzenlemeler.
Uluslararası anlaşma, Anayasa ve kanun hükümleri mükellef haklarının belirlenmesi ve düzenlenmesine yönelik kaynaklar iken, mükellef bildirgeleri veya imtiyazları şeklindeki düzenlemeler daha çok mükellef haklarının açıklanması ve kamuoyuna duyurulmasına yönelik kaynaklardır.
Bazı uluslararası anlaşmalarda, birçok ülkenin anayasasında veya vergi kanunlarında mükellef hakları ile ilgili dolaylı veya doğrudan düzenlemeler vardır. Uluslararası alandaki insan hakları sözleşmeleri, ekonomik bütünleşme antlaşmaları ve çifte vergilendirmenin önlenmesi antlaşmalarındaki
temel insan haklarının güvence altına alınmasına yönelik düzenlemeler, mükellef haklarının korunmasını da sağlamaktadır [2].
Tüm vatandaşların temel haklarını güvence altına alan anayasal ilkeler ve düzenlemeler, etkisini mükellef hakları alanında da göstermektedir. Anayasalarda düzenlenen;
kanun önünde eşitlik, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, seyahat ve haberleşme
özgürlüğü, hak arama özgürlüğü ile başvurma hakkı ilkeleri ve ilgili hükümler, aynı zamanda
vergileme sürecinde mükelleflerle ilgili yapılacak işlemlerde de belirleyici, yönlendirici
ve kısıtlayıcı olmaktadır [3]. Dolayısıyla, anayasalarda mükellef haklarıyla ilgili
doğrudan düzenlemeler olmamasına rağmen, genel nitelikli anayasal hükümler mükellef
haklarının da temel dayanağını oluşturmaktadır.Mükellef haklarıyla ilgili doğrudan
düzenlemeler, birçok ülkenin vergi kanunlarında yer almasına rağmen, bunlar ya
sınırlı sayıda hüküm içermekte ya da hükümlere yer verilmekle birlikte mükellef
haklarının sistemli ve kapsamlı bir uygulaması bulunmamaktadır. Anglo Sakson hukukun
geçerli olduğu ülkelerde vergi idaresine geniş takdir yetkisi tanındığından, genellikle mükellef
hakları ile ilgili daha çok idari düzenlemelere yer verilmiş olup, vergi kanunlarında bu
düzenlemelerin doğru ve adaletli olmasını sağlamaya yönelik hükümler konulmasıyla
yetinilmiştir [4]. Kıta Avrupası hukuk sistemini uygulayan ülkelerde ise vergileme süreci ile
ilgili kurallar daha sıkı bir şekilde ve kanunlarla düzenlendiğinden, mükelleflere tanınan haklar
da vergi kanunlarında düzenlenmiştir. Vergi kanunlarının yanı sıra, mükelleflere haklar
sağlayan kanunlar da vardır. Örneğin çeşitli ülkelerde uygulanan Bilgi Alma Hakkı Kanunu,
Özel Hayatın Gizliliğinin Sağlanması Kanunu, Kamu Mali Denetimi Kanunu, Ombudsman
Kanunu ve İdari Yargılama Kanunu gibi kanunlarla da mükelleflere haklar tanınmakta
ve koruma sağlanmaktadır [2].
Mükellef bildirgeleri veya imtiyazları şeklindeki ikinci grup kaynaklar, vergi
konularıyla ilgili olarak bir mükellefin hak ve ödevlerini sade bir dille özetleme ve açıklama
girişimidir. Bu şekilde açıklanan bilgiler daha geniş kesimler için erişilebilir ve anlaşılabilir
olmaktadır. Mükellef bildirgeleri veya imtiyazlarının çoğu, vergi sistemlerinde “kural”
getirmelerine rağmen, vergi kanunlarına yönelik bir rehber konumunda olup, kendi
içinde yasal belge niteliğini taşımazlar. Bunlar genel olarak ilgili mevzuatta bulunanlardan
daha fazla bir hak ve ödev getirmezler [5].
Birkaç ülkede çıkarılmış olan Mükellef Hakları Bildirgeleri daha çok kanun şeklinde
düzenlenmiş ve hükümleri daha fazla mükellef hakkı sağlanmasına odaklanmıştır. Bunlar
kanun şeklinde çıkarıldığından, mükellef haklarına yasal koruma sağlamaktadır. Birçok
ülkede yaygın olarak kullanılan Mükellef Hakları İmtiyazları şeklindeki idari
düzenlemeler ise sadece vergi idaresinin mükellef haklarını açıklamasından ibarettir. Bu
idari düzenlemeler, vergi mükelleflerine vergi idaresi ile olan ilişkilerinde kolaylık ve etkin
koruma sağlar. Ayrıca, vergileme sürecinde belirliliği artırdığından, mükelleflerin vergi
kanunlarına gönüllü uyumunun artmasına
yardımcı olur [4].
- Mükellef Haklarının Açıklanması ve
Duyurulması
Dünyada vergi idarelerinin “mükellef odaklı” yaklaşımla yeniden yapılandırılması ve
mükellef haklarının ön plana çıkmasına paralel olarak, birçok ülkede bunların açıklanmasına
ve duyurulmasına yönelik düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Mükellef haklarının
belirlenmesi ve açıklanması ile ilgili yoğun çalışmalar yürüten ülkelerin öncülüğünü
İngiltere, ABD ve Avustralya çekmiştir. Daha sonra, pek çok ülke bu yöndeki çalışmalarına
hız vermiştir.
Mükellef haklarının açıklanması ve duyurulması biçimlerine bakıldığında, ülkelerin
yasama ve yürütme gelenekleri, kültürleri ve idare anlayışları çerçevesinde farklı
yöntemlerin benimsendiği görülmektedir. Bazı ülkelerde, mükellef hakları bir “mükellef hakları
bildirgesi” şeklinde kabul edilmiş ve açıklanmışken, pek çok ülkede daha yaygın
açıklanma şekli “mükellef hakları imtiyazı” biçiminde olmuştur.
Mükellef haklarının açıklanması ve duyurulması hususunda ilk girişim İngiliz Vergi
İdaresi tarafından Temmuz 1986’da “Mükellef Hakları İmtiyazı”nın yayınlanması ile
başlamıştır. Ağustos 1991’de, bu imtiyazın temel amacı olan “mükelleflere adil ve etkin
hizmet sunulmasını sağlamak” aynen korunurken, kolay anlaşılabilmesi için daha
özet ve açık hale getirilmiştir. Temmuz 2003’te yenilenen ve Temmuz 2004’te tekrar gözden
geçirilen “Vergi Mükellefleri İçin İmtiyaz”, mükelleflere yönelik bir “hizmet taahhüt beyanı”
niteliğini taşıyan broşür olarak basılmıştır. Böylece, Vergi Mükellefleri İçin İmtiyaz İngiliz
Gelir İdaresinin mükellef hizmetlerine olan genel yaklaşımının bir ifadesi haline gelmiştir
[6].
ABD’de mükellef haklarının açıklanması ve duyurulması diğer ülkelerden farklı olarak
kanun şeklinde yapılmıştır. ABD Kongresi,
Mükellef Hakları Bildirgesini 1988 yılında kabul edip ilan etmiştir. Daha sonra, 1996 yılında
Mükellef Hakları Bildirgesi 2 ve 1998 yılında Mükellef Hakları Bildirgesi 3’ü yasalaştırarak
vergileme sürecinde mükelleflerin sahip olduğu hak ve ödevlerin kapsamını daha ayrıntılı bir
şekilde kamuoyuna açıklamıştır [7]. Benzer şeklide 1998 yılında İspanya da Mükellef
Hakları Bildirgesini kanun şeklinde çıkarmış ve daha önce vergi kanunlarında var olan
mükellef hakları iyileştirilerek ve yeni haklar tanınarak mükelleflerin vergileme sürecindeki
konumları güçlendirilmiştir [2].
Mükellef hakları konusunda en ile ileri seviyeye ulaşmış olan Avustralya Vergi İdaresi
(ATO), 1993 yılında Avustralya Parlamentosu tarafından yayınlanan bir rapordan sonra bu
konuya eğilmiştir. İngiltere ve ABD’deki uygulamaların ayrıntılı incelenmesinden ve titiz
bir çalışma sürecinden sonra 1997 yılında ATO Mükellef Hakları İmtiyazı’nı yayınlanmıştır.
Mükellef haklarının en iyi şekilde anlaşılması ve uygulanması amacıyla, ATO 2000 ve 2002
yıllarında iki ampirik araştırma yürütmüştür.
Mükelleflerin talep ve beklentileri doğrultusunda gözden geçirilen ve yenilenen
Mükellef Hakları İmtiyazı Kasım 2003’de yayınlanmıştır. İlk Mükellef Hakları İmtiyazı’nın
çok uzun olduğu yönündeki geri dönüşüm bilgileri dikkate alınarak, bu imtiyaz iki şekilde
yayınlanmıştır: 1) “Mükellef Hakları İmtiyazı Bilmen Gerekenler” ve 2) “Mükellef Hakları
İmtiyazı – Detaylı Olarak”. Avustralya Mükellef Hakları İmtiyazı, vergileme işleminde
mükelleflerin sahip oldukları hakları ve yerine getirmeleri gereken ödevleri açık ve basit bir
şekilde sıraladığından, vergi idaresi – mükellef ilişkisinin karşılıklı ifadesi olarak görülmektedir
[6].
Son yıllarda, vergi idarelerinin yeniden yapılandırılması çalışmaları yürüten bütün
ülkeler fonksiyonel veya mükellef odaklı bir yapılanma benimsemekte ve bu süreçte
mükellef haklarının düzenlenmesi ve bunların açıklanmasına büyük önem vermektedirler.
Nitekim İngiltere, ABD ve Avustralya’dan sonra, vergi idarelerinin yeniden
yapılandırılması çalışmaları yürüten Kanada, Fransa, Yeni Zelanda, Danimarka, Hollanda,
Finlandiya, Norveç, İsveç, İzlanda, İrlanda, Japonya, Güney Kore, İspanya, Rusya,
Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Bulgaristan, Peru,
Uganda, Zambiya ve diğer birçok ülke, mükellef haklarının düzenlenmesi ve bunların
açıklanmasına yönelik bildirgeler veya imtiyazlar yayınlamıştır.
- Mükellef Haklarının Korunması Yolları
Ülkelerin yasama ve yürütme gelenekleri, kültürleri ve idare anlayışlarına bağlı olarak
mükellef haklarının korunması ile ilgili farklı kurum, kuruluş ve mekanizmalar geliştirilmiştir.
Mükellef haklarının korunmasına yönelik olarak ABD’de farklı bir yapılanmaya gidilerek
Mükellefin Avukatı İdaresi kurulmuştur. Ülkelerinin çoğunda ise benzer amaçla
Ombudsman görev yapmaktadır. Ayrıca, mükellef haklarını korumak amacıyla görev
yapan Dünya Mükellefler Birliği ve birçok ülkede Mükellef Birlikleri oluşturulmuştur.
ABD’de Mükellefin Avukatı İdaresi, ABD İç Gelir İdaresi (IRS)’in mükelleflere müşteri
odaklı davranmasını sağlamak, müşterilere aktif savunma hizmeti sunmak ve mükellef
yararına politikaların geliştirilmesinde önemli rol oynamak amacıyla vergi idaresinin dışında
ve bağımsız idari bir birim olarak 1994 yılında kurulmuştur. Mükellefin Avukatı İdaresi temel
fonksiyonu; IRS ile mükellef arasında baş gösteren sorunlarda mükellefe destek çıkmak
ve belirlenen kriterler çerçevesinde mükelleflerin sorunlarını çözmektir. Ayrıca,
mükelleflerin vergileme sürecinde karşılaştıkları sorunları belirlemekte, bunları
analiz etmekte ve çözüm önerileri geliştirmektedir. Mükellefin Avukatı İdaresi
1994-2004 döneminde IRS ile mükellefler arasında yaşanan 8136 sorunla ilgili kendisine
yapılan başvuruyu incelemiş ve mükelleflere destek olarak bunların çözümüne yardımcı
olmuştur [8].
Birçok ülkede genel kamu denetçisi görevini üstlenmiş olan Ombudsman kurumu, aynı
zamanda vergileme sürecinde mükellef haklarının korunması ile ilgili uyuşmazlıkları da
çözümlemektedir. Ombudsman genellikle bağımsız bir kurum olarak görev yapmakta ve
doğrudan parlamentoya rapor sunmaktadır. Mükellefler vergi idareleriyle olan
uyuşmazlıklarını idari aşamada çözümleyeme-diklerinde Ombudsmana başvurabilmektedir.
Yapılan araştırmada mükellefin şikayetinin haklı olduğu görülürse, Ombudsman ilgili
idareye şikayetle ilgili işlemlerin düzeltilmesini
talep etmekte ve yapılan işlem ile ilgili prosedürün gözden geçirilmesi ile ilgili rapor sunmaktadır. Böylece, hem başvuruda bulunan mükellefin hakları korunmuş olmakta, hem de
diğer mükelleflerin aynı zorluklarla karşılaşmaları önlenmektedir [9].
Mükellef Birliklerinin kuruluşu 1900’lerin başına kadar gitmektedir. İlk birlikler 1919
yılında Avustralya ve İngiltere’de kurulmuş ve iki yıl sonra, 1921’de İsveç Mükellefler Birliği
kurulmuştur. Üst birlikler olarak 1969 yılında merkezi Lüksembourg’da olan Avrupa
Mükellefler Birliği ve 1988 yılında ise merkezi Washington D.C.’de olan Dünya Mükellefler
Birliği kurulmuştur. Özellikle 1990’larda mükellef haklarının gündeme gelmesinden
itibaren üye sayısında büyük artış olan Mükellef Birlikleri günümüzde 40 ülkede [10] ve
46 birlik şeklinde örgütlenmişlerdir. Kâr amacı gütmeyen ve kamuya yararlı dernek şeklinde
örgütlenmiş olan Mükellef Birlikleri’nin temel amacı, kamu kesiminde etkinlik, şeffaflık ve
hesap verilebilirlik sağlayarak mükelleflerin yasal haklarını korumak ve vergi kanunlarını
basit ve açık hale getirmektir. Ayrıca, özellikle mükellef haklarının yeni geliştiği ülkelerde bu
birlikler, mükellefler ile vergi idaresi arasında işbirliğinin artırılması, vergi kanunlarının
basitleştirilmesi ve yeknesak uygulanması ile mükelleflerin eğitilmesi ve bilgilendirilmesi
konularında önemli görevler üstlenmektedir [11].
III. MÜKELLEF HAKLARININ ANLAMI VE
TÜRLERİ
Mükellef hakları, insan haklarının yeni bir türü olarak gelişmektedir. Mükellef hakları,
vergilendirme sürecinde devlet ile mükellef arasındaki hukuki ilişkide mükelleflere tanınan
haklar manzumesi olarak tanımlanabilir [2]. Hukuki niteliği açısından mükellef hakları,
“vergi mükelleflerine olumlu ya da olumsuz bir talepte bulunma yetkisi veren ve ihlal
edildiğinde hukuki korunma sağlayan haklardır”
[12].
Mükellef hakları iki temel gruba ayrılabilir. “Genel haklar” (temel haklar) olarak da
isimlendirilen birinci gruptaki haklar, vergi kanunların uygunluğu, temel işleyişi ve
geçerliliği ile ilgili mükelleflerin görmek istedikleri doğruluk ve etkinliği içerirler.
Bu haklar vergi idaresi ile mükellef arasındaki ilişkilerde ortaya çıkarlar. “Özel haklar”
haklar) olarak da isimlendirilen diğer gruptaki haklar ise, vergi kanunlarındaki özel durumlar, işlemler ve uygulamalar ile ilgilidir. Bu haklar vergi kanunlarının uygulanmasında esas alınacak usul sürecine yoğunlaşırlar [13].
- Genel Haklar
Genel haklardan, tüm mükelleflerin sahip
oldukları haklar anlaşılır. Bu haklar; adil, eşit ve
saygılı hizmet alma hakkı, bilgi alma hakkı,
başvuru hakkı, vergilemede belirlilik hakkı,
mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkı,
temsilci kullanma hakkı ve özel hayatın gizliliği
hakkı olarak sayılabilir. Genel haklar arasında
herhangi bir öncelik ve hiyerarşi olmayıp, tüm
mükelleflere vergi kanunların uygunluğu,
işleyişi ve geçerliliği sırasında güvence
sağlamaktadırlar.
- Adil, Eşit ve Saygılı Hizmet Alma
Hakkı
Bu hakkın anlamı, vergi idaresinin
mükelleflere saygılı ve nezaket kuralları
içerisinde davranması, yetkisini tarafsız ve adil
kullanması gerekliliğini ifade etmektedir [15].
Buna göre, vergi kanunlarının uygulanmasında
mükelleflere karşı adil, eşit ve tutarlı
davranılarak vergilerin hesaplanmasında
onların özel durumları da dikkate alınmaktadır.
Mükelleflerin karşılaştıkları sorunların çözümü
için yardım talep etmeleri veya şikayetlerini dile
getirmeleri durumunda, bunlar belirlenen
hizmet standartları çerçevesinde hızlı ve adil
bir şekilde çözümlenmektedir.
Bu hak çerçevesinde, mükellefle muhatap
olan vergi idaresi ajanının adını ve telefonunu
vermesi gerekmekte, mükellefin sorusuna
anında cevap veremediğinde mükellefin
telefonu alınarak konu araştırılmakta ve en kısa
sürede bilgi verilmektedir. Vergi idaresi, varsa
hatalarından dolayı mükelleflerden özür
dilemekte ve bunlar belirlenen standartlar
çerçevesinde düzeltilmektedir. Mükelleflerin
vergi idaresinden yardım talep etmeleri
durumunda; vergi idaresi tarafından mükelleflere
vergi yükümlülükleri ve haklarıyla ilgili ücretsiz
görüş, bilgi ve yardım verilmektedir. Vergi
idaresi tarafından verilen yazılı veya sözlü
görüşler açık, tam, doğru ve tutarlı iken, basılı
yayınlar ise kolay anlaşılabilir ve her zaman
ulaşılabilir nitelikte olmaktadır [14].
- Bilgi Alma Hakkı
Vergi mükellefleri vergi sisteminin işleyişi ve
vergilerinin tarh edilmesi konusunda güncel
bilgileri elde etme hakkına sahiptirler.
Mükellefler ayrıca, başvuru hakları da dahil
olmak üzere, tüm hakları konusunda
bilgilendirilme hakkına da sahiptirler. Tüm
mükellefler kendilerine sağlanan bilginin,
vergilemeyle ilgili karmaşık durumların
açıklanmasını ve böylece kendi vergi
meselelerini daha iyi anlamalarına imkan
tanınmasını beklerler [5]. Bilgi alma hakkı,
vergi mükelleflerinin, kendileri hakkında vergi
idaresinde bulunan bilgilerin talep
edilebilmesini de kapsar. Eğer vergi
idaresindeki bilgiler yanlış ise mükellefler
bunların düzeltilmesini de talep edebilirler [14].
Mükelleflerin bilgi alma hakkının yerine
getirilebilmesi için vergi idareleri vergileme
süreci, denetim ve takibat süreci, yargılama
süreci ve mükellef hakları ile ilgili çeşitli
yayınlar, broşürler, tebliğler, bildirgeler v.b.
yayınlamakta veya internet aracılığıyla ve
ücretsiz telefon hatlarıyla bunlar hakkında bilgi
vermektedir. Ayrıca, mükellefler hakkında bir
işlem yapılması veya mükelleflerin bilgi talep
etmesi durumunda da mükelleflere doğru ve
güncel bilgi sunulmaktadır.
Mükelleflerin bilgi alma hakkı ile ilgili OECD ülkelerindeki vergi idarelerin yapmış oldukları yasal düzenlemeler ve uygulamalar ile ilgili yayınlar ve benzeri araçların kullanımı konusunda bir karşılaştırmalı inceleme yapıldığında, bilgilendirilme hakkı ile ilgili durum Tablo 1’de verilmiştir.
- Başvuru Hakkı
Genel olarak vergileme işlemiyle ilgili veya
vergi idarelerince yapılan bireysel işlemlere ve
alınan kararlara karşı tüm mükelleflerin başvuru
hakkı vardır [5]. Başvuru hakkı üç farklı şekilde
kullanılabilir. Bunlardan birincisi, mükelleflerin
kendileri için vergileme açısından sonuç
doğuran bir işlem yapılmasını veya durum tespit
edilmesini istemesi. İkincisi, mükelleflerin
uyuşmazlığın idari aşamada çözümlenmesi için
itiraz veya şikayet yollarına başvurması.
Üçüncüsü ise, mükelleflerin uyuşmazlığın
çözümlenmesi için yargı yoluna başvurması.
Mükellefler kendiliğinden vergileme ile ilgili
olarak bazı işlemlerin yapılmasını, durumların
tespit edilmesini veya bazı bilgilerin verilmesini
isteyebilirler. Bu gibi durumlarda, mükellefler genel bir başvuru hakkına sahiptirler.
Bazen ise, mükellefler vergileme sürecinde
vergi idaresinin yanlışlık yaptığını, yasalara
uymadığını veya yasaları yanlış yorumlayıp
uyguladığını düşünebilirler. Nedeni ne olursa
olsun, eğer mükellefler vergi idaresinin karar ve
işlemlerinden memnun değilse, bunların gözden
geçirilmesini isteyebilirler veya yargısal
denetime tabi tutulmasını sağlayabilirler [15,14].
Mükellefler tarafından uyuşmazlığın idari
aşamada çözümlenmesi için itiraz, şikayet
- Vergilemede Belirlilik Hakkı
Belirlilik hakkı, vergilemede istikrar ilkesinin
bir yansıması olarak ortaya çıkmakta ve
mükelleflerin yürüttükleri faaliyetlerin vergiye
ilişkin sonuçlarını önceden bilmelerini ifade
uzlaşma veya vergi hatalarının düzeltilmesi
yollarına başvurulması durumunda, vergi idaresi
ile mükellef arasında iyi bir diyalogla ve karşılıklı
anlaşma yoluyla uyuşmazlığın kısa sürede ve
az masrafla sonuçlandırılması imkanı elde
edilmektedir [16]. Uyuşmazlığın çözümlenmesi
için yargı yoluna başvurulması durumunda ise,
vergi idaresinin işlemleri yasalara uygunluk
açısından yargısal denetime tabi tutulduğundan
[17], mükelleflere en üst düzeyde koruma
sağlanmaktadır. etmektedir. Yani mükellefler, özel bir davranış
durumundaki olay ve koşullara bağlı kuralların
kendilerini ne şekilde etkileyeceğini bilmeleri
gerekir. Bu hakkın uygulanması üç şekilde
olmaktadır: 1) Vergi kanunları ve ilgili mevzuat
Mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkına bağlı olarak, gizli bilgileri suiistimal eden görevlilere vergi kanunlarında ağır cezalar öngörülmüş olup, vergi idaresince uygulanan gizlilik kuralları diğer kamu kurumlarındaki kurallara göre çok daha sıkıdır [5].