Mormonlar Hakkinda Herşey 2
Salt Lake Şehri’nin doğusunda Wasatch Dağları bir uçtan öbür uca uzanırlar. Şehir bu dağların eteğinde kurulmuştur. Aslında Salt Lake Şehri değil bu şehrin kuzeyi ve güneyindeki pek çok şehir de bu dağların eteğindedir. Wasatch Dağları’nın çöl ile birleştiği dağ eteklerinden dağın içlerine doğru uzanan çok sayıda kanyon bulunur. Bu kanyonların içinden şehrin biraz güneyindeki bir tanesi diğerlerinden farklı olarak tarihi bir öneme sahiptir. Bu kanyona Emmigration Kanyonu, yani Göç Kanyonu denir. 1847 yılında Mormonların ikinci peygamberi Brigham Young ve onu izleyen 143 kişi bu kanyonun içinden yürüyerek Salt Lake şehrinin kurulacağı alana gelmişlerdir. Önceki yazıda da bahsettiğim gibi rivayete göre, Brigham Young bu kanyondan çıkınca, ayaklarının altındaki geniş düzlük alana ve kuzeybatısındaki Salt Lake Şehri’ne adını verecek Büyük Tuz Gölü’ne bakmış ve “İşte burası.”, İngilizcesi ile “This is the Place.” demiştir. Bugün zamanında bu sözü söylediği rivayet edilen yerde bir anıt ve anıtın yanı başında bir müze vardır. Anıtın ismi de İşte Burası Anıtı, yani This is the Place Monument’tır.
Bu anıt Mormonların tarihinin vahşi batının tarihi ile birleştiği anın sembolü sayılabilir. Anıtın üzerinde Mormonlardan önce Utah’ta yaşamış veya Utah’a seyahat etmiş olanları temsil eden figürler kazınmıştır. Yüzlerce yıldır Utah’ta yaşamış Kızılderililer, Güneydeki İspanya’ya ait Meksika kolonisinden gelen ve Kızılderililer arasında kendi inandıkları Tanrı’nın inancını yaymak isteyen rahipler, ve Vahşi Batı’nın ABD’den gelen ilk belli başlı sakinleri olan Kunduz Avcıları, anıta kazılı figürlerin arasında seçilebilir.
İşte Burası Anıtı’nın hemen yanındaki müze, ki onun da adı İşte Burası Müzesi’dir, Salt Lake Şehri’ndeki ve Utah’taki 1840lardan 1900lerin başına kadarki hayatın canlandırıldığı müzedir. Yazları müze binalarında oyuncular tarafından o dönemdeki yaşam canlandırılır. Bu oyuncularla siz de sanki o dönemdeymiş gibi rol yaparak sohnet de edebilirsiniz. Müzedeki binaların bir bölümü, o dönemden kalan binalardır ve asıl yerlerinden tuğla tuğla sökülerek getirilmişlerdir. Diğerleri de o döneme ait binaların birebir kopyasıdır. Binaların önemli bölümü 19. Yüzyılın farklı dönemlerinde yaşamış insanlara ait evlerdir. Evlerin Mormonların Utah’taki ilk dönemlerine ait olanları, bir kısmı toprağa gömülmüş derme çatma evlerdir. Sonraki evler daha ince işçilikle yapılmıştır, bir bölümünün içinde doğudan getirilen piano gibi daha modern eşyalar bile vardır. Müzenin belki de en ilginç çekici binaları ise bugün de Salt Lake Şehri’nde bulunan Main Street, Ana Cadde’nin 19. Yüzyıldaki halini canlandıran aynı isimli cadde üzerindedir. O döneme ait, banka, okul, derici, demirci, eczacı gibi esnafa ait dükkanlar ile, otel, sosyal bina, gazete, üniversite, supermarket gibi binalar vardır burada. Özellikle son üç binanın da her biri Mormonların Utah’a ilk yıllarda önemli bir rol oynamış kurumları içeren binalardır. Ve kısmen her birinin mirasçıları hala Utah’ta bulunmaktadır.
Brigham Young, Utah’a geldikten hemen sonra, Tanrı’nın tüm Mormonların buraya gelmesini istediğini bildirdi. Utah, yeni Zion yani vaad edilmiş ülkeydi. Ve Tanrı’nın yolundan giden insanlar burada toplanmalıydı. Sonraki yıllarda, on binlerce Mormon, haftalarca süren bu yolu izleyerek buraya Utah’a geldi. İçlerinde zengin olanlar, eşyalarını taşımak için öküz arabaları kullanıyordu. Diğerleri bir kıtanın neredeyse yarısını eşyalarını doldurdukları el arabalarını beraberlerinde taşıyarak aşıyordu. Utah’a gelen Mormonlar Brigham Young birkaç gün dinlendikten sonra, Brigham Young onların nerede yaşayacaklarına karar veriyordu ve sonra Mormon göçmenlerinin bu defa Utah’ın içinde yaşayacakları yere göçleri başlıyordu. İlk göçmenler Göç Kanyonu’nun hemen aşağısında kurulan Salt Lake Şehri’ne yani Tuz Gölü Şehri’ne yerleştiler. Daha sonra gelen insanları Salt Lake Şehri’nin etrafındaki bölgelere ve giderek, daha uzak yerlere yollamaya, o bölgelerde onlara şehirler ve kasabalar kurdurmaya başladı.
Amerikan Federal Devleti ilk başta gönülsüz de olsa Mormon Peygamberi’nin bölgedeki gücünü kabul etmek zorunda kaldı ve Brigham Young’u Utah Federal Bölgesi’ne resmen vali olarak atadı. Burada bir parça ABD’deki federal bölgelerden söz etmek lazım. ABD Bağımsızlık Savaşı sonrasında batıya doğru toprak kazanmaya başladığında, fethettiği toprakları ilk başta doğrudan federal devlet tarafından kontrol edilen, ve bu devletin bu bölgeler için koyduğu kurallarına uymak zorunda olan federal bölgelere ayırdı. Bu bölgelerin valileri doğrudan ülkenin başkentinden atanıyordu. Sonra bu bölgeler buna hazır olduğunda, ABD kongresi o bölgeleri eyelet ilan ediyor, ve eyaletler, kendi valilerini seçme, kendi kanunlarını koyma, kendi güvenliklerini sağlama ve yargı sistemlerini kurma hakkını elde ediyordu. Utah Federal Bölgesi, ABD federal devletinin bu bölgede çoğunluk olan Mormonlara güvenmemesinden dolayı uzun süre federal bölge olarak kalacak ve özerk bir eyalet olamayacaktı.
Ancak en azından ilk başta, Washington tarafından vali olarak atanan Peygamber Brigham Utah’taki herşeyi kontrol edebilecek güce sahipti. Kimin nerede yaşayacağına o karar veriyordu. Okullarda ne okutulacağından, caddelerin boyutlarına, aile ilişkilerine birçok şey onun kontrolündeydi. Eyaletin ilk gazetesi olan, hala Mormonların kontrolündeki Deseret News’i o dönemde kurdurdu. Yine kendi kontrolünde olan federal bölge yönetimine yani devlete bağlı Utah Üniversitesi’ni de o kurdurdu. Gerçi bu üniversite kurulduğu 1850lerde adı üniversitede olsa sadece bir binadan ibaretti ve sayısı 100’den az olan öğrencilerine farklı konularda dersler verse de, mühendis, doktor veya ekonomist yetiştirmiyordu. Bu ilk dönemin ilginç yanlarından birisi de, Brigham Young’un bölge okullarında, çocuklara okuma yazmayı ABD’de kullanılan Latin Alfabesi ile değil Deseret Alfabesi adında yeni bir alfabeyle öğretmesiydi. Bu yeni alfabenin okuma yazmayı öğrenmeyi kolaylaştırdığını savunuyordu Mormon Peygamberi, ancak elbette, bunun ABD’nin geri kalanından izole olmuş bir Mormon topluluğunun yaratılması için de bir adım olması da mümkündü. Yine benzer bir amaçla Brigham Young, Salt Lake Şehri’nde bir şeker fabrikası kurmaya çabaladı. Şeker doğudan ithal edilmesi gereken ürünlerin başında geliyordu ve bu fabrika bu bağımlılığı azaltacaktı. Doğudan getirilen makineler bugün hala Şeker Evi (Sugarhouse) olarak anılan mahalleye getirilip bu mahallede bir fabrika kurulsa da, makinaları gereğince işletecek mühendis olmadığından bu çaba başarılı olamadı. Sonuç olarak Brigham Young’ın tavsiyelerine uyarak Mormonlar eyalete ektikleri şeker pancarlarını evlerinde kaynatarak sıvı şeker yapmaya başladılar.
Mormonların Kızılderilerle ilişkileri büyük ölçüde iyiydi. Mormon Kitabı’na göre Kızılderililer İsrail’den göç eden Yahudilerin soyundan geldiğini burada hatırlamak lazım ve sonrasında göç edenler inançlı, Nefililer ve inançsızlar, Lamanlılar olarak ikiye bölünmüş, ve aralarındaki mücadeleyi Lamanlılar kazanmıştı. Bugünkü Kızılderililer de Mormonlara göre Lamanlılardı. Bugün hala Mormonlar, kızılderililerin kendilerine Tanrı’nın öğretisi anlatıldığında, yeniden Hiristiyan ve Mormon olabileceğini ve bu inancı kabul eden kızılderililerin derilerinin yeniden beyaz olacağına inanıyor. O nedenle Utah’taki ilk günlerinden itibaren, Salt Lake Şehri’ne en yakın Kızılderili kavmi olan, Utah’a da ismini veren Ute’larla iyi ilişkiler kurmayı başarmışlardı. Farklı Tanrılara ve kutsal güçlere inanmakta sakınca görmeyen Utelar kolayca, Mormonların bahsettiği Tanrıyı benimsidiler. Hatta liderleri Wakara vaftiz olduktan sonra, Mormonlar tarafından Walker olarka anılmaya başladı. Sonrasında ister istemez kızılderililerle göçmenler arasında çatışmalar yaşansa da Brigham Young ile Wakara en azından Utelarla Mormonlar arasında büyük bir savaş yaşanmasını önlediler.
Mormonlar büyük ölçüde 1847’den 1850lerin ikinci yarısına kadar nisbeten kendi hallerinde yaşayabildiler. Ancak bu tarihten sonra, Utah’ın doğusunda yaşanan gelişmeler Mormonların bu kendi halindeki yaşamlarına adım adım son verdi. Mormonlar yine kendilerine özgü bir topluluk olmaya devam etse de, ilk hallerinden çok farklı bir dini gruba bugünkü Mormonlara dönüştüler. Bu gelişmeleri başlatan, ABD’nin bugün iki büyük partisinden birisi olan Cumhuriyetçi Parti’nin kurulmasını sağlayan toplumsal harekettir. Bu hareket herşeyden önce ABD’nin hem ekonomik hem de kültürel olarak Atlantik Okyanusu’nun doğusundaki modern Avrupa devletleri gibi olmasını isteyen insanların kurduğu hareketti. Ekonomik olarak öncelikle, ulusal sanayinin korunması için dışarıdan alınan makinelere ve sanayi ürünlerine gümrük vergisi konulmasını istiyorlardı. Ancak buna ABD’nin güneyindeki köle çiftliklerinin sahipleri karşı çıkıyorlardı. Onlar da doğudan yani Avrupa’dan gelen ucuz makineleri alabilmek ve böylece ürettikleri pamuğun ve tütünün maliyetini düşürmek istiyorlardı. Böylece 19. Yüzyılın ilk yarısında ülkenin kuzeyi ile güneyi arasında gerilim arttı. Ancak, kuzey güneye karşı yürüttüğü siyasi mücadeleyi zamanla savunulması daha zor olan ekonomik meseleler yerine, ABD’yi doğuyla yani Avrupa ile kıyaslandığında, daha geri gösteren ahlaki bir unsura, yani köleliğe dayandırdı. Zamanla ABD’nin iki bölgesi arasında artan gerilim ABD’nin iki büyük partisi olan Whig Partisi ile Demokrat Parti’den bir grubun ayrılmasına ve kendi ifadeleri ile iki büyük ahlaki kötülüğe karşı mücadele etmek amacıyla Cumhuriyetçi Parti’yi kurmasına yol açtı.
Bu kötülüklerden ilki tahmin edilebileceği gibi kölelikti. Ve Mormonlar bu kötülük söz konusu olduğunda Cumhuriyetçi Parti’nin hedefi değildi. Evet siyahlar Mormon inancına göre beyazlardan daha düşük bir statüye sahipti. Mormon inancına göre, İncil’de adı geçen ilk insanlardan olan Cain’in soyundan geliyorlardı. Cain’in işlediği günahlardan dolayı derileri siyah renge dönüştürülmüştü. Mormonlar kızılderililer gibi siyahların da Tanrı inancına döndüklerinde derilerinin beyazlaşacağına inanıyorlardı, ve atalarının işledikleri günahlar nedeniyle 1970lere kadar siyahların kilisede her hangi bir görev alması inandıkları Tanrı tarafından yasaklanmıştı. Ancak Mormonlar siyahları beyazlarla eşit görmeseler de onları köleleştirmemişlerdi. Ancak Cumhuriyetçiler ülkedeki gerilimin kaynağı olan ana kötülüğe ikinci bir kötülük etklemişledi VE Cumhuriyetçi Parti’nin hedefindeki ikinci kölelik doğrudan Mormonlarla ilgili olan çokeşlilikti. Cumhuriyetçiler çokeşililiğin kadınları köleleştirdiğine ve ahlaksızlığı yaydığını savunuyorlardı. Bunun ötesinde Mormonların, ABD’nin doğusu ile batısı arasında, ülkenin geri kalanından bambaşka bir kültüre sahip insanların yaşadığı, bu insanların koşulsuz olarka itaat ettiği bir peygamberin yönettiği bir bölgeye dönüşmesi onlar için ayrıca sorun haline gelmişti ve Cumhuriyetçiler bu nedenle Mormonlara da ilk günden ABD’nin güneyindeki köle sahiplerine olduğu gibi karşılardı.
1957 yılında ABD başkanı, Mormon Sorununu çözmek için, Utah Federal Bölgesine yeni bir vali atadı, ve bu vali ile birlikte Utah’a Salt Lake Şehri’nin hemen yanında bir askeri üs kurmak ve Mormonlara boyun eğdirmek için bir askeri birlik yolladı. Mormonlar ile federal devlet arasındaki bu ilk gerilim, bu gerilimi izleyen gelişmeler Mormonlar arasında Utah Savaşı olarak anılsa da, büyük çatışmalara yol açmadan sona erdi. Gerçi ilk başta bunun böyle olacağı belli değildi. ABD ordusu batıya doğru ilerlerken, Mormonlar Utah’ın kuzeyindeki tüm şehirleri ve herşeyi yakıp yok ederek güneye çekilmeye ve burada orduya karşı direnmeye hazırlandılar. Ancak federal bölgeye atanan yeni vali, Salt Lake Şehri’ne gelerek Mormonları şehirde kalmaya ikna etti, karşılığında da askeri birliğin o an için, şehrin uzağında bir üs kurmasını kabul etti. Böylece yeni valiyi kabul eden Mormonlar kısmen de olsa boyun eğmiş oldular, ama o an için büyük ölçüde daha önceki yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler. Sonrasında hızla iç savaşa sürüklenen ülkede Cumhuriyetçiler “çokeşlilik adındaki kötülüğü” ile mücadele etmeyi o an için rafa ertelediler.
İç Savaş aynı zamanda Utah’a yerleşmiş olan birliğin doğuya hareket etmesine neden oldu. Ancak 1863’te yeni bir askeri birlik, ABD’nin doğusu ile Kaliforniya arasındaki güvenliği sağlamak için Utah’a geldi, ve bu defa Salt Lake Şehri’nin hemen doğusunda Douglass Askeri Kampı adındaki üssü kurdu, ve bu defa Mormonlar bunu kabul etmek zorunda kaldı. Douglass Kampı’nın ilk komutanı olan Patrick O’Conner’ın büyük ölçüde Utah’taki Mormon olmayan dahil olduğu seküler yaşamın da kurucusudur. Utah’ın bugün de temel seküler gazetesi olan, Salt Lake Tribune gazetesini o kurdurdu. Utah’ın madenlerini geliştirerek Utah’a Mormon olmayanların göçünü teşvik etmeye çalıştı. Bu çabalara karşı Mormonlar ilk başta başarılı şekilde direndiler. Bu amaçla kurdukları ilk kurumlardan biri Zion Ticari İşbirliği Kurumu. Bu kurum, Utah’ın ilk süpermarketini kurdu, ve sattığı tüm ürünleri Mormon çiftçiler ve esnaftan almaya başladı, eyaletteki çoğu insan Mormon olduğundan ve bu süpermarketlerden alışveriş yaptığından bu durum o an için Mormon olmayan çiftçiler ve esnaf batması ile sonuçlandı. Sonra 1869’da yaşanan bir gelişme, Mormonlar açısından, doğudan gelen dalgaya direnmeyi imkansız hale getirdi. Bu tarihte ABD’nin doğusu ile batısını bağlayan ilk tren yolunun doğudan ve batıdan aynı anda başlatılan inşası Utah’ta Salt Lake Şehri’ne ismini veren Büyük Tuz Gölü’nün kuzeyinde birleşti. Böylece, doğudan Utah’a bir hafta içinde seyahat etmek mümkün hale geldi ve doğudan Utah önce maden işletmeleri kurma amacı ile iş adamları gelmeye başladı, sonra onların işe aldığı madenciler Utah’a akın etti ve Mormonlar hala çoğunlukta kalsalar da, zamanla Utah’ta büyük bir Mormon olmayan azınlık oluştu. Mormonlar bu gelişmelere direnmeyi sürdüler. Mormonlar dışındaki insanların girmeleri yasak olan tapınakların inşaatları bu dönemde başladı. Bir devlet okulu olduğu için öğrencilerin uymaları gereken kuralların federal devlet tarafından belirlendiği Utah Üniversitesi’ne alternatif olarak, bugün de Mormon Kilisesi’nin yönettiği ve kurallarını belirlediği Brigham Young Üniversitesi ile Mormonlar arasındaki iş birliğini pekiştiren Zion Bankası o dönemde kuruluyor. Sonra Brigham Young, belki de Mormonların dışarıdan gelen etkilere karşı direniş çabasının ürünü olan en radikal kurumları, Enoch Düzeni Birimlerini kurdu.
Enoch, Mormon inancına göre, antik çağda var olmuş bir şehirdi. Bu şehirdeki insanlar Tanrı’nın düzenini o kadar kusursuz şekilde kurmuş ve işletmişler ki, Tanrı bu şehri olduğu gibi cennete taşımıştı. İşte Enoch Düzeni Birimleri de Mormon inancına göre bu şehirdeki düzeni yeniden kuran birimlerdi. Bu birimlerin her birinde, bir kasabada veya şehrin bir mahallesinde yaşayan tüm Mormonlar üye oluyordu ve bu birimde üretilen herşey o birimin üyelerinin ortak malı oluyordu. Bu birimin başındaki kilise üyesi, üretilen ürenleri satıp birim üyelerinin ihtiyacı olan eşyaları satın alıyordı, ve birim üyeleri yine birimin başındaki kilise üyelerinin gözetiminde Enoch biriminin ortak malı olan herşeyden ihtiyaçları doğrultusunda faydalanıyorlardı. Böylece, Enoch Birimi’nin tüm üyeleri ile ekonomik eylemlerini birey olarak değil birimin tamamındaki insanlar olarak birlikte yapıyorlar, ve aralarındaki bağ güçleniyor, Mormon olmayanlarla aralarındaki bağ ise zayıflıyordu.
Ancak aynı dönemde federal devlet, o dönemin en güçlü partisi olan Cumhuriyetçi Parti ile Utah’ta Mormon olmayanlar mücadele etmeye başladı. Mormon olmayan iş adamları bu dönemde Utah’ta bu defa Mormonların girmesinin yasak olduğu bir ticari klüp olan Alta Klübünü kurdu. Yine şehrin güneyinde Mormonların hakim olmadığı ikinci bir merkez kurmaya başladılar. Ama en büyük mücadele, Cumhuriyetçilerin “İkinci Büyük Kötülük” olarak ilan ettiği, çokeşliliğe karşı verilmeye başlandı. 1870lerle birlikte Federal Devlet ard arda federal bölgelerde geçerli olacak çokeşilik karşıtı yasalar çıkarmaya başladı. Çokeşililiği yasaklayan ilk yasaya Mormonlar, ilk eşleri dışındaki eşlerle gayrıresmi olarak evlenerek direndiler. Ancak sonra, federal bölgelerde evli olmayan bir erkek ve kadının aynı evde kalması yasaklandı. Ve bu yasa Mormonların çok eşliliği sürdürmesini imkansız hale getirdi. Bu yasanın sonucu olarak, hayatının son yıllarında Brigham Young’un defalarca hapse girdi. Brigham Young’un ölümünden sonra peygamber olan John Taylor ise peygamber olduğu dönemin önemli bölümünü kaçak olarak geçirdi.
Nihayet Mormonların dördüncü peygamberi Wilford Woodruff, görevine başladıktan kısa bir süre sonra, Tanrı’dan federal devletle arasındaki sorunları sona erdirecek bir vahiy aldı. Tanrı, Mormon erkeklerine birden fazla kadınla evlenmeyi o tarihten sonra yasakladı. Woodruff döneminde Mormonlar başka bir takım değişiklikler de yaşıyorlar. Mormonlar arasındaki ekonomik işbirliğinin en uç örneği olan Enoch Düzeni Birimleri dağıtıldı. Mormon kilisesinin gücünün siyaseti etkilemesinden çekinildiğinde, kilise hiçbir partiyi desteklememe kararı aldı. Ancak bu çoğu Mormonun yıllarca kendilerini hedef almış Cumhuriyetçi Parti’nin karşısındaki Demokrat Parti’yi desteklemesine neden olunca, kilisenin önemli liderleri, Cumhuriyetçi Parti’yi desteklemeye başladı. Ve tüm bu gelişmeleri, Mormonların bir bölümü, kilisenin Tanrı’nın yeni vahiylerine göre şekillenmesi olarak değil, kilisenin federal düzenin baskısı karşısında Tanrı’nın düzenini terk etmesi olarak gördüğünden, kilise bölündü, ve bugün de var olan Köktenci Mormon Kilisesi (Fundamentalist Latter Day Saints) kuruldu.
Ancak tüm bu gelişmelerin sonrasında nihayet federal devlet Utah’ın eyalet olmasına izin veriyor ve Mormon kilisesi ile barıştı. Ve Utah, Salt Lake’teki Büyük Mormon Tapınağı’nın tamamlanması ile hemen hemen aynı zamanda ABD’nin eyaletlerinden birisi haline geldi. Mormonlar ise, 1830lardan beri geçirdikleri büyük dönüşümleri tamamlayarak bugün hala var olan Mormonlara dönüştüler. Hala büyük ölçüde içine kapanık, hala kendine özgü, renkli özellikleri olan, ama diğer Amerikalılarla bir parça daha iç içe, ve barış halinde olan, muhafazakar, Cumhuriyetçi Parti’yi destekleyen dini topluluğa. Bu topluluğun özelliklerinde, yani bugünün Mormonlarının nasıl bir topluluk olduğundan bir sonraki yazımda bahsedeceğim.
1957 YANLIŞ – 1857 olacak sanırım…Henüz yazdıklarınızı tam okuyamadım, umarım doğruları refaransları ile yazıyorsunuzdur ve kaynaklarınız güvenilirdir.
1957 yılında ABD başkanı, Mormon Sorununu çözmek için, Utah Federal Bölgesine yeni bir vali atadı, ve bu vali ile birlikte Utah’a Salt Lake Şehri’nin hemen yanında bir askeri üs kurmak ve Mormonlara boyun eğdirmek için bir askeri birlik yolladı. Mormonlar ile federal devlet arasındaki bu ilk gerilim, bu gerilimi izleyen gelişmeler Mormonlar arasında Utah Savaşı olarak anılsa da, büyük çatışmalara yol açmadan sona erdi. Gerçi ilk başta bunun böyle olacağı belli değildi. ABD ordusu batıya doğru ilerlerken, Mormonlar Utah’ın kuzeyindeki tüm şehirleri ve herşeyi yakıp yok ederek güneye çekilmeye ve burada orduya karşı direnmeye hazırlandılar. Ancak federal bölgeye atanan yeni vali, Salt Lake Şehri’ne gelerek Mormonları şehirde kalmaya ikna etti, karşılığında da askeri birliğin o an için, şehrin uzağında bir üs kurmasını kabul etti. Böylece yeni valiyi kabul eden Mormonlar kısmen de olsa boyun eğmiş oldular, ama o an için büyük ölçüde daha önceki yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler. Sonrasında hızla iç savaşa sürüklenen ülkede Cumhuriyetçiler “çokeşlilik adındaki kötülüğü” ile mücadele etmeyi o an için rafa ertelediler.