Memur ve İşçi Ayırımı
1982 Anayasası’nın 128. maddesine göre, devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. “Diğer kamu görevlileri”, kapsamı bakımından sorunlu bir terimdir; kesin olan nokta, işçi statüsünün bu kapsamda yer almadığıdır.
Anayasa’ya göre, asli ve sürekli hizmetler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceğine göre, yardımcı ve arızi hizmetlerin işçiler eliyle görülmesi mümkündür. Ancak Devlet Memurları Kanunu yardımcı hizmetlerin de memurlar eliyle yürütülmesini öngörmüştür. 36. maddenin VIII. fıkrasında, Yardımcı Hizmetler sınıfı düzenlenmiştir. Buna göre temizleme, ısıtma, aydınlatma, yazı gibi ana hizmete yardımcı hizmetlerde çalışan ve işçi statüsünde olmayan kamu görevlileri yardımcı hizmetler sınıfında yer alır. “Yardımcı hizmetler sınıfında toplanan görevlilerin yaptıkları işler nitelikleri itibariyle özel hukuk hükümlerine tabi, işçi dediğimiz görevlilerin yaptıkları işlerin ya aynısı ya da çok benzeridir.” Uygulamada yardımcı hizmetler alanında sayılan işler işçiler eliyle de gördürülmekte; bu da aynı işin hem kamu hukukuna tabi memurlar hem de özel hukuka tabi işçiler eliyle gördürülmesi sonucunu doğurmaktadır. 36. maddede belirtilen işlerde ancak memurlar çalıştırılabilir, bu işlerin Devlet Memurları Kanunu kapsamından çıkarılıp işçiler eliyle gördürülmesi idarenin yetkisi içinde değildir. Ancak, 1988 yılında 36. maddede değişiklik yapılarak yardımcı hizmetler sınıfına giren hizmetlerden “hizmet yerlerinin ve tedavi kurumlarının temizlenmesi, tesisatın bakım ve işletilmesi ve benzeri nitelikteki hizmetlerin” özel kesime sözleşme yoluyla gördürülmesine olanak tanınmıştır.
Belediyeler yerel kamu hizmetleri örgütüdür; yerel kamu hizmetlerinin, bir başka deyişle asli ve sürekli görevlerin memurlar eliyle görülmesi gerektiği açıktır. Bu konu, 1975 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararı ile kesinleştirilmiş durumdadır. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemeye yakın tarihli kararlarında atıf yapmakta, böylece düzenlemenin günümüzde yürürlükte olduğunu kabul etmektedir. Bu kararda belediyeler, devlete verilmiş asli ve sürekli kamu hizmetini genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü kurumları sıralayan 1. Liste’de yer almaktadır. Kararda işçi çalıştırılabilecek görevler de, 1. Liste’nin sonuna eklenen “yukarıda sayılan kurumların atölye, imalathane, fabrika sınai işletme türünden işyerleri hariç” şeklindeki notla belirtilmiştir.
Ayrıca, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’deki işçi çalıştırılmasına ilişkin düzenlemeden de hangi işlerin işçiler eliyle yürütülebileceği anlaşılmaktadır. 11. maddenin (a) bendinde “… şantiye, fabrika ve çiftlik gibi işçi istihdamı zorunlu olan hizmet birimleri için ihtiyaç duyacakları sürekli işçi kadroları”ndan söz edilmektedir.
Belediyelerin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları yerel kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar (ve diğer kamu görevlileri) eliyle görülmesi kuralı zayıflamıştır. Belediyelerde memurların yapması gereken işlerin hemen hemen tümünde işçilerin de çalıştırıldığını gösteren örnekler vardır.
İş akdiyle çalışan danışmanlar ve belediye başkan yardımcıları rastlanan örneklerdendir. Büro işlerinin memurların yanısıra işçiler eliyle yürütüldüğü görülmektedir. Yerine getirilmesi sırasında kamusal usuller kullanıldığı açık olan zabıta hizmetlerinin işçiler eliyle yürütüldüğüne rastlanmaktadır. Oysa idareye özel hukuk sözleşmesiyle bağlı olan ve kamu gücü kullanma yetkisi bulunmayan bir “işçi zabıta”nın, kolluk niteliği taşıyan denetim faaliyetini gerçekleştirmesi ve ceza kesmesi hukuksal açıdan mümkün değildir.
Belediyelerde memurun yapması gereken işi yapan işçiler, idare ile aralarındaki iş akdini yanlış niteleyerek, kendilerini Devlet Memurları Kanunu’na tabi sözleşmeli personel kategorisinde saymaktadırlar. Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin işçilerle görülmesinin yanlışlığı karşısında hukuki düzenlemelerde de “işçi pozisyonları”ndan söz edilmeye başlanmıştır. Uygulamada işçiler de kadrolu kadrosuz olarak ayrılmaktadır. Sürekli işçiler kendilerini kadrolu sanmaktadır; kadro kavramının kamu hukukuna ait, tarafların iradesinden bağımsız olarak kanunen belirlenmiş bir statüyü ifade ettiği unutulmaktadır. Bu yanlış kullanım öğretinin diline de sirayet etmektedir.
Benim yorumlarım denetimden geçmez.Geçerse 25 Milyon işçinin köleliği ve ayrımcılığı biter.
Türkiye de aktif ve emekli işçilerin maaşı hesaplanırken işçinin Diploması,Kıdemi,Unvanı ve Medeni durumu dikkate alınmaz.Buna kölelik ve ayrımcılık muamelesi Denir.Suçtur.