I. GİRİŞ
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda
“düzenleyici ve denetleyici kurum” olarak ifade
edilen, günlük dilde ise genellikle “üst kurul” olarak adlandırılan
kurumların idari sistemimizdeki yeri ile görev
ve yetkilerinin ne olması gerektiği konusunda bir fikir
birliği bulunmamaktadır. Bazı hallerde bu kurumların
gerektiğinden fazla yetkileri olduğu söylenirken, bazı
hallerde de bu kurumlara yeni yetkiler verilmesi gerektiği
ifade edilmektedir.
Bu kurumların farklı alanlarda faaliyet gösterdikleri
dikkate alındığında, tamamı için ortak bir görev alanı
tanımlamak da mümkün bulunmamaktadır. Bu bakımdan,
aralarında Kamu İhale Kurumu’nun da bulunduğu
bu kurumların görev ve yetkilerine ilişkin düzenlemeler
ilgili alandaki aktörler arasında farklı açılardan değerlendirilebilmektedir.
Bu yazının amacı, kamu alımları alanında düzenleyici
ve denetleyici bir kurum olarak faaliyet gösteren
Kamu İhale Kurumu’na 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
ile verilen görev ve yetkilerin Kurumun kuruluş amacına
uygunluğunu değerlendirmek, ayrıca bu görev ve
yetkilerde 5812 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerin
Kurumun kamu alımları sistemindeki rolü üzerindeki
etkilerini ortaya koymaktır.
II- TÜRK KAMU ALIMLARI SİSTEMİNİN KISA
TARİHÇESİ VE KAMU İHALE KURUMUNUN
KURULMASI
Kamu kaynaklarının yönetimi, eskiden beri, özel
sektörün kaynak yönetimine nazaran daha sıkı ve ayrıntılı
kurallara tabi kılınmıştır. Bu düzenlemeler, sözkonusu
kurallar vasıtasıyla harcamaların kontrolünü elde
tutarak kamu kaynaklarının kullanımındaki usulsüzlük
ve yolsuzlukların önüne geçmek ve ilerde bu harcamaların
usulüne uygun yapılıp yapılmadığını denetlemek
açısından da önem taşımaktadır.
Bu kapsamda, Osmanlı İmparatorluğu döneminde
kamu alımlarına ilişkin bilinen ilk düzenleme 1857 tarihli
Nizamname’dir. Cumhuriyetin ilanını takiben ise
kamu alımları alanına yönelik ilk düzenleme 1925 yılında
661 sayılı Müzayede, Münakasa ve İhalat Kanunu ile
yapılmıştır. Müteakiben; devlet alımlarını daha modern
esaslara bağlayan 2490 sayılı Artırma Eksiltme ve İhale
Kanunu 1934 yılında uygulamaya sokulmuş, Cumhuriyetin
ilk yıllarının ihtiyacına cevap veren bu Kanunun
da zaman içerisinde yetersiz kalması üzerine 01.01.1984
tarih ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu yürürlüğe girmiş
ve yaklaşık 20 yıl uygulanmıştır.
Diğer devletlerde olduğu gibi ülkemizde de uzun
yıllar boyunca daha çok ulusal ekonominin şartları ve
ihtiyaçları dikkate alınarak düzenlenen kamu alımları
alanı, zamanla artan hacmi ve önemi sonucunda kaynak
kullanımında etkinliği artırmak amacıyla dünya
çapında reforma tabi tutulmaya başlanmıştır. Bu kapsamda
Dünya Bankası ve Avrupa Birliği gibi kamu yatırımları
için ülkelere fon sağlayan kuruluşlar tarafından
kamu alımlarına ilişkin özel kurallar belirlenmiştir. Ayrıca,
Birleşmiş Milletler tarafından 1993 ve 1994 yıllarında
UNCITRAL Model Kanun kabul edilmiştir. Bu reformların
bir amacı da, uluslararası rekabetin ülkelerin toplam refahını
artıracağı düşüncesiyle kamu alımlarına yönelik
piyasaların daha liberal hale getirilmesidir.
Önceki Kanunlarda olduğu gibi 2886 sayılı Kanun’un
da temel eksiklikleri, dar kapsamlı olması yanında, rekabet
ve saydamlık gibi uluslar arası ilkeleri yeterince gözetmemesidir.
Bununla birlikte, yukarıda da belirtildiği
üzere, kamu alımlarının artan önemi, uluslar arası ekonomik
ilişkilerdeki gelişmeler ve Türkiye’nin AB’ye üyelik
hedefi çerçevesinde AB müktesebatına uyum sağlanması
gereği karşısında, kamu alımları sistemimizdeki
bu eksiklikler IMF ve Dünya Bankası gibi uluslar arası
kuruluşlar ile AB Komisyonu tarafından da dile getirilmeye
başlanmıştır. Ayrıca yukarıda belirtilen eksiklikler
dışında, kamu alımları sistemimizde ihale sürecinde yaşanan
ihtilafların çözümüne yönelik bir mekanizmanın
olmaması da bir başka eleştiri konusu olmuştur.
Bu gelişmeler sonucunda, kamu alımları sistemimizdeki
temel eksiklikleri gidermek amacıyla hazırlanan
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 4735 sayılı Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanunu 2002 yılında kabul edilerek
1.1.2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. 4734
sayılı Kanun’un getirdiği en önemli yeniliklerden birisi
de, kendisine kamu alımları alanında uygulamayı yönlendirme
ve süreçte ortaya çıkan şikâyetleri çözüme
bağlama temel görevleri verilen, idari ve mali yönden
özerk nitelikteki Kamu İhale Kurumu’nun kurulmasıdır.
İlk olarak XIX. Yüzyılın sonlarında Amerika Birleşik
Devletleri’nde kurulan, II. Dünya Savaşından sonra ise
Avrupa’da ortaya çıkmaya başlayan bu kurumlar esas
itibariyle, piyasa mekanizmasının daha iyi işlemesini
sağlamak amacıyla kurulmuşlardır.
Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de belli hassas
sektörlerde “düzenleme” ve “denetleme” görevi verilen
bu kurumlara idari ve mali özerklik sağlanmıştır.
İdari bağımsızlığının en önemli göstergesi, kurumların
ilişkili olduğu bakanlıkların bu kurumların işlemleri üzerinde
klasik teftiş yetkilerinin olmaması ve kurumların
karar organı olan kurul üyelerinin görev sürelerinin yasa
ile düzenlenerek siyasi etkilerden uzak bir şekilde bağımsız
karar alabilmelerinin garanti altına alınmasıdır.
Mali bağımsızlık ise, düzenleyici ve denetleyici kurumların
kendilerine tahsis edilmiş gelirlerinin olması ve
bu gelirler çerçevesinde kendi bütçelerini herhangi bir
müdahale olmadan hazırlayarak doğrudan Meclise sunabilmeleri
şeklinde gerçekleşmektedir.
Kamu İhale Kurumunun görev ve yetkileri 4734 sayılı
Kanun’un 53’üncü maddesinde öncelikle genel olarak,
“Bu Kanunla verilen görevleri yapmak üzere kamu
tüzel kişiliğini haiz, idari ve malî özerkliğe sahip Kamu
İhale Kurumu kurulmuştur. Kamu İhale Kurumu, bu Kanunda
belirtilen esas, usul ve işlemlerin doğru olarak
uygulanması konusunda görevli ve yetkilidir.” şeklinde
ifade edilmiştir. Daha sonra ise Kurumun görev ve yetkileri
tek tek sayılmıştır.
4734 sayılı Kanunla Kamu İhale Kurumu’na verilen
görev ve yetkilere bakıldığında, ihale sürecinde idarelerce
gerçekleştirilen işlemlere ilişkin şikâyet başvurularını
inceleyerek sonuçlandırmak ve Kamu İhale Kanunu
ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa ilişkin mevzuatı
hazırlamak, geliştirmek ve uygulamayı yönlendirmek
görevlerinin “düzenleme ve denetleme” görevi kapsamında
verildiği görülmektedir. Bunların dışında Kuruma,
ihale ilanları ile ilgili esas ve usulleri düzenlemek ve
Kamu İhale Bültenini yayımlamak, görev alanı ile ilgili
istatistikler oluşturarak yayımlamak, ihalelere katılmaktan
yasaklananların sicillerini tutmak, ihale mevzuatıyla
ilgili eğitim vermek ve ulusal ve uluslar arası koordinasyonu
sağlamak görev ve yetkileri verilmiştir. Bunlara
ilaveten 5812 sayılı Kanunla Kuruma, elektronik kamu
alımları platformunun kurulması ve işletilmesi ile yeterlik
tespitine ilişkin sertifikasyon sisteminin kurulması
görev ve yetkileri de verilmiştir.
Kanunla Kamu İhale Kurumu’na verilen görev ve
yetkilerden, şikâyet başvurularını inceleyerek sonuçlandırma
görevinin objektif bir şekilde yerine getirilebilmesinin,
doğrudan Kamu İhale Kurulu üyelerinin bağımsız
karar alabilme gücü ile bağlantılı olduğu açıktır.
Nitekim 4734 sayılı Kanun’un yine 53’üncü maddesinde
Kurumun bu görevlerini yerine getirirken bağımsız olduğu
ve hiçbir organ, makam, merci ve kişinin Kurumun
kararlarını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremeyeceği
de ifade edilmiştir. Kuruma verilen ve mutlaka
idari ve mali olarak özerk yapıda bir kurum tarafından
yerine getirilmesi zorunlu olmayan diğer görev ve yetkilerin
ise, kamu alımları alanının tek elden yürütülmesi
gereğinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Kuruluşunun üzerinden sadece sekiz yıl geçen Kamu
İhale Kurumu’nun ulaştığı kurumsal kapasite ve sektörü
düzenlemekte gösterdiği başarı da, kamu alımlarına yönelik
yetkilerin tek elde toplanmasının isabetli bir seçim
olduğunun en önemli göstergesidir.
Diğer taraftan, Kamu İhale Kurumu’nun da aralarında
bulunduğu düzenleyici ve denetleyici kurumlara
verilen görev ve yetkiler ilgili alanda politika belirleme
ve kanun tasarısı hazırlamaya ilişkin olmayıp, kendilerine
kanunla verilen görev ve yetkilerin kullanılmasına
yöneliktir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre, genel ekonomik
politikaların ve stratejilerin tespit edilmesi görevi
Bakanlar Kuruluna verilmiş olup, yine Anayasanın
88 inci maddesine göre Kanun teklif etmeye Bakanlar
Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir.
Durum bu olmakla birlikte, Maliye Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnameye
25.6.2009 tarih ve 5917 sayılı Kanuna eklenen
hükümle “Genel ekonomik politikalar ve stratejiler
Esasen Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede yapılan
düzenlemenin temel gerekçesi, çeşitli alt unsurları olan
kamu alımları alanındaki çalışmaların daha koordineli
bir şekilde yürütülerek AB ile uyum sürecinin kolaylaştırılmasıdır.
Böylece, AB ile açılış müzakereleri devam
eden “Kamu Alımları” faslına ilişkin üç açılış kriterinden
birincisi olan “müzakereleri AB ile doğrudan yürütecek,
kamu alımlarına ilişkin her alanda genel ve tutarlı bir
politika izlenmesini sağlayacak ve uygulamayı yönlendirecek
bir kurumun görevlendirilmesi” hususu da yerine
getirilmiş olmaktadır.
Böyle bir koordinasyon ihtiyacının ortaya çıkmasındaki
temel gerekçe, AB Müktesebatında kamu alımları
sisteminin klasik kamu alımları, belirli sektörlerde (enerji,
su, ulaştırma ve posta) faaliyet gösteren kuruluşlarca
yapılan alımlar, imtiyazlar ve kamu-özel sektör işbirliği
(KÖİ) şeklinde bölünmüş olması; ülkemizde ise bu alanlarda
farklı kurumların yetkili olmasıdır. Mevcut yasal
düzenleme çerçevesinde, Kamu İhale Kurumu klasik
kamu alımları alanından sorumlu bir kurumdur. Belirli
sektörlerde faaliyet gösteren kuruluşların alımlarına yönelik
olarak, halen ülkemizde ayrı bir Kanun bulunmamaktadır.
Ancak, ayrı bir yasal düzenleme yapıldığında,
bu alanı düzenleme ve denetleme görevleri de yine
Kamu İhale Kurumu tarafından yerine getirilecektir. İmtiyazlar
ve Kamu-özel sektör işbirliği şeklinde yapılacak
alımlara ilişkin yasal düzenleme çalışmaları ise ilgili kuruluşlar
tarafından koordineli olarak sürdürülmektedir.
Sonuç itibariyle, 5917 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeyle
Maliye Bakanlığına verilen yetkiler, daha önce
de Kamu İhale Kurumu’nun yetki ve görevleri kapsamına
girmeyen, yukarıda açıklanan nedenlerle girmesi de
mümkün olmayan hususlara ilişkindir.
Kamu İhale Kurumu’nun yetkileri ise yine yukarıda
belirtildiği üzere 4734 sayılı Kamu İhale Kanununda sayılmakta
olup, getirilen bu düzenleme ile Kurumun ne
idari ve mali özerkliğinde, ne de yetkilerinde herhangi
bir değişiklik olmuştur. Kamu İhale Kurumu, kendi görev
alanıyla ilgili olarak, hiçbir konuda Maliye Bakanlığından
izin ya da onay almamaktadır.
IV. 5812 SAYILI KANUNLA KAMU İHALE
KURUMU’NUN GÖREV VE YETKİLERİNDE
YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
4734 sayılı Kanunda 2002 yılından bugüne kadar
çok sayıda değişiklik yapılmış olmakla birlikte, bu değişikliklerden
en önemlisi 20.11.2008 tarihli ve 5812 sayılı
Kanunla yapılmıştır. Sözkonusu değişiklikler iki ana
başlık altında aşağıda ele alınmaktadır.
A.KAMU İHALE KURUMUNUN İHTİLAF ÇÖZME
GÖREVİ KAPSAMINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
4734 sayılı Kanun, 5812 sayılı Kanunla değişmeden
önce Kamu İhale Kurumu’na, ihale sürecine ilişkin olarak,
ihaleyle doğrudan menfaat ilişkisi içinde olanlar
(aday, istekli veya istekli olabilecekler) tarafından yapılan
başvuruları inceleme görevinin yanı sıra, ihale sürecine
doğrudan taraf olmayanlarca yapılan veya ihale
sürecine taraf olanlarca Kanunda belirtilen usul hükümlerine
uyulmadan yapılan başvuruları ve iddiaları inceleme
görevi de vermekte idi.
Bu husus, 4734 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesinin
(b) bendinde, “Kurum gerekli gördüğü takdirde bu Kanun
ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık bulunduğuna
ilişkin iddiaları da inceler ve sonuçlandırır” şeklinde
ifade edilmişti.
Ayrıca yine, 4734 sayılı Kanun’un 5812 sayılı Kanunla
değişmeden önceki halinde, itirazen şikâyet başvurusu
üzerine yapılacak incelemenin kapsamına ilişkin olarak
Kanunda açık bir belirleme bulunmamakla birlikte, Kurumun
ve Danıştay’ın yorumu, inceleme kapsamının
şikâyet konusu edilen hususla sınırlı olmadığı, Kurumca
gerek görülmesi durumunda itirazen şikayete konu olmayan
diğer hususlara da re’sen bakılabileceği şeklinde
idi.
Bilindiği üzere, ihale süreciyle menfaat ilişkisi içinde
5812 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesinde
Kamu İhale Kurulu’nca iddiaların incelenmesi kapsamında
yapılan incelemelerde, Kanun tarafından Kuruma
verilen yetkinin, ihale işlemlerinde mevzuata aykırılık
bulunup bulunmadığının tespiti ile sınırlı olduğu
şeklinde bir yorum yapıldığından; “ihalenin iptali” veya
“düzeltici işlem belirlenmesi” kararlarından biri verilmeyip,
mevzuata aykırı hususların tespiti halinde durum;
değerlendirilmek üzere ilgili idaresine veya herhangi
bir suç tespiti halinde Cumhuriyet Savcılıklarına bildirilmekteydi.
Görüldüğü gibi, Kamu İhale Kurulunca alınan
bu kararlar, ihale sonucunu etkilememekte, sadece durum
tespiti ile bildirim niteliği taşımakta idi.
Dolayısıyla, Kamu İhale Kurumunca iddiaların incelenmesi
kapsamında yapılan incelemelerden beklenen
faydanın, ihale sonucunu etkilemekten çok ihale sürecinde
yaşanan usulsüzlük ve yolsuzlukların tespiti amacına
yönelik olduğu söylenebilir.
Ancak, Kurumun ihale sürecine ilişkin inceleme yetkisinin
ihalenin başlangıcı ile sözleşmenin imzalanması
arasındaki işlemlerle sınırlı olması, Kurumun hiyerarşik
bir denetim birimi olmaması ve incelemelerini sadece
dosya üzerinden gerçekleştirmesi gibi gerekçelerle iddiaların
incelenmesi kapsamında yapılan incelemelerde
yukarıda belirtilen amaca tam olarak ulaşılamamıştır.
Zira, bir ihalede, belli kişilere yönlendirme veya herhangi
bir yolsuzluk olup olmadığının tespiti için, ihale
işlemlerinin mevzuata uygunluk denetimi yanında, ihale
öncesi ve sözleşme sonrası aşamalarının da incelenmesi, incelemenin tek taraflı olmaması açısından, belgeler
üzerinden tespit edilecek hususlara ilişkin olarak
mutlaka ilgili tarafların bilgilerine de başvurulması gerekir.
Böyle bir inceleme ise hukuken, ancak ilgili teftiş
kurulları tarafından yapılabilir. İddiaların incelenmesi
kapsamında Kamu İhale Kurulu tarafından yapılan incelemeler
ise, Kuruma gönderilen dosya içeriğiyle sınırlı
ve ilgili taraf ve kişilerin bilgisine başvurulmadan gerçekleştirildiğinden,
iddiaların incelenmesi kapsamında
Kurulca yapılan tespitler, kapsam ve yöntem olarak son
derece sınırlı kalmıştır.
Kaldı ki, yolsuzlukla etkin bir şekilde mücadele etmenin
yolu, gerçekleşmiş yolsuzluk olaylarının üzerine
tek tek gitmek yerine, mümkün olduğu ölçüde yolsuzlukları
önleyici bir sistem tasarlanması ve gerekli tedbirlerin
alınmasıdır. Kamu İhale Kurumu da bu yöndeki
faaliyetlerini, elektronik ihalenin devreye alınması dâhil
gelişen teknolojinin imkânlarından da yararlanmak suretiyle
aralıksız bir şekilde sürdürmektedir.
Öte yandan, Kamu İhale Kurumu’na ihale sürecine
ilişkin şikayetleri inceleme görevi verilmesinin temel
amaçlarından biri de Avrupa Birliği’nin ihtilafların çözümüne
ilişkin Direktiflerine uyum sağlamaktır. Gerçekten
de AB’nin şikayetlere ilişkin direktiflerine göre, ihale sürecinde
ortaya çıkacak ihtilafları hızlı bir şekilde sonuçlandıracak
bir inceleme mekanizmasının oluşturulması
gerekmektedir. AB, oluşturulacak yapının asgari şartlarını
ortaya koymakla birlikte, bu alanda görev yapacak
belirli yapıda bir kurumun kurulmasını şart koşmamaktadır.
Bu yapı Türkiye’de olduğu şekliyle bağımsız bir
idari otorite olabileceği gibi, farklı bir idari yapı veya bir
yargı organı da olabilmektedir. Nitekim Danimarka Çek
Cumhuriyeti gibi bazı AB ülkelerinde bu tür ihtilafları
çözme görevi rekabet alanındaki otoritelere de verilebilmektedir.
Bu değerlendirmeler çerçevesinde, 4734 sayılı Kanunda
Kamu İhale Kurumu’na verilmiş bulunan şikayet
sürecine ilişkin görev ve yetkiler, 5812 sayılı Kanunla yeniden
düzenlenmiştir.
Kurumun, ihtilaf çözme görevinin dışındaki inceleme
yetkileri kaldırılmıştır. Bu kapsamda, Kurumun normal
şikâyet sürecinin dışında, kendisine ulaşan ihbarlar
ve medyaya yansıyan haberler üzerine yaptığı “iddiaların
incelenmesi” görevi kaldırılmıştır. Ayrıca, şikâyet üzerine
Kurumca yapılacak incelemenin kapsamı; başvuru
sahibinin iddiaları ile idarenin şikâyet üzerine aldığı
kararda belirlenen hususlar ve itiraz edilen işlemler bakımından
eşit muamele ilkesinin ihlal edilip edilmediğinin
incelenmesi olarak belirlenmiştir.
Ancak birtakım yorumlarda, yapılan bu düzenlemeler
sonucunda kamu alımlarının denetlenmesinde bir
boşluk meydana geldiği iddia edilse de, bu düşüncenin
Öte yandan son yıllarda ülkemizde, kamu mali yönetimi
alanında reform niteliğinde çok önemli değişiklikler
yapılmıştır. Bu alanda yapılan düzenlemelerin en önemlisi
harcama yönetimi alanında yeni bir anlayış getiren
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunudur.
5018 sayılı Kanun’un getirdiği temel değişim “yönetim
sorumluluğu” anlayışının kabul edilmesidir. Bu yeni
anlayış çerçevesinde kamu harcama sisteminde çok
önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda Maliye
Bakanlığı’nın ve Sayıştay’ın harcamaların ön mali kontrolüne
ilişkin vize ve tescil görevi sona erdirilmiştir. Buna
bağlı olarak Maliye Bakanlığı’na bağlı Bütçe Dairesi Başkanlıkları
kaldırılarak, sadece genel bütçe kapsamındaki
idarelerin muhasebe yetkilileri Maliye Bakanlığı’na bağlı
kalmaya devam etmiş, ancak bunların da ödeme öncesi
uygunluk denetimi yapma yetkileri ortadan kaldırılmıştır.
Diğer taraftan, idarelerin mali yönetim ve kontrole
ilişkin yetkileri artırılarak mali denetim görevi Maliye
Bakanlığı’ndan alınarak ilgili idarelere devredilmiştir.
Yapılan bu düzenlemeler ile Maliye Bakanlığı, idarelerin
mali kontrolünü doğrudan yapan kurum olmaktan
çıkarılmakla birlikte, mali yönetim ve iç kontrol süreçlerine
ilişkin standartları ve yöntemleri belirlemek gibi
çok önemli bir sorumluluğu üslenmektedir. Bu kapsamda,
ihale ve sözleşmeleri de kapsayan ön mali kontrol
görevi ilgili idarenin mali hizmetler birimi tarafından
Maliye Bakanlığı’nca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde
yerine getirilirken, iç denetime ilişkin standart ve
yöntemler de İç Denetim Koordinasyon Kurulu tarafından
belirlenmektedir.
Bu şekilde, harcamaların denetiminin merkezi bir
otorite tarafından yapılması anlayışından, ilgili idarelerin
bünyesinde yapılması anlayışına geçilmiştir. Bu anlayış
değişikliği yönetim sorumluluğu modelinin temel
unsurlarından birisidir.
Yönetim sorumluluğu modelinin başarısı için temel
olan şartlardan ilki ise, kurum faaliyetlerinin bir taraftan
mevzuata, diğer taraftan da etkinlik ve verimlilik
esaslarına uygun yürütülmesini sağlayacak iç kontrol
süreçlerinin kurulmasıdır. Kamu İhale Kurumu nezdinde
itirazen şikayete konu edilen ihale sayısının, toplam
ihalelere oranının %2-3 civarında olduğu dikkate alındığında,
belli bir parasal değeri aşan ihalelerin tamamının
incelenmesi esasına dayanan ön mali kontrolün önemi
daha iyi anlaşılmaktadır.
Ancak mevcut durumda, harcama öncesi kontrol
mekanizmaları yeterli etkinliğe henüz ulaşamamış olup,
bu alandaki Kurumsal kapasitenin daha üst seviyeye çıkarılması
gerekmektedir.
Sonuç itibariyle, Kurumca yapılacak incelemelerin
itirazen şikayet başvurularıyla, inceleme kapsamının
ise şikayete konu edilen hususlarla sınırlandırılmasının,
Kurumun görevlerini daha etkin yapmasını sağlaması
açısından yerinde olduğu düşünülmektedir.
Öte yandan, Kurul kararlarının yerindelik denetimine
konu edilmesi, Kurumun idarî teşkilat içerisinde yer
alan, vesayet denetimine ve hiyerarşik denetime tâbi
bir kurum gibi hareket etmesine yol açarak bağımsızlığının
zedelenmesine sebebiyet verebileceğinden, 5812
sayılı Kanunla, Kurul kararlarının yerindelik denetimine
tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, Kurul
tarafından gerekli görülen hallerde tarafların ve ilgililerin
dinlenebileceği ve idarelerin hukuki durumda değişiklik
yaratan Kurul kararlarının gerektirdiği işlemleri
ivedilikle yerine getirmek zorunda oldukları belirtilmek
suretiyle Kurulun bağımsızlığı ve yetkileri artırılmıştır.
5812 sayılı Kanunla Kamu İhale Kanununda yapılan
değişiklikler olumlu olarak değerlendirilmekle birlikte,
Bununla birlikte, genel bir değerlendirme yapılacak
olursa, 5812 sayılı Kanun ile yapılan bu değişiklikler sonucunda
Kamu İhale Kurumu, asli görev alanıyla sınırlı
olmak üzere, daha bağımsız ve güçlü bir Kurum haline
getirilmiştir.
B. 5812 SAYILI KANUN’LA KAMU İHALE
KURUMUNA VERİLEN BAZI YENİ GÖREV
VE YETKİLER
5812 sayılı kanunla Kamu İhale Kurumu’na mevcut
görevlerine ilaveten elektronik ihalenin gerçekleştirilmesi
ve yeterlik tespitine ilişkin sertifikasyon sisteminin
kurulmasına ilişkin çok önemli görevler verilmiştir.
Elektronik ihalenin ülkemizde gerçekleştirilebilmesi
için gerekli çalışmalar Kamu İhale Kurumu’nca uzunca
bir süredir sürdürülmektedir. 5812 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikle de elektronik ihalenin yasal alt yapısı
oluşturularak elektronik ihalenin gerçekleştirilmesinde
önemli bir adım atılmıştır.
Kamu alımları alanını düzenleyen mevzuatın hem
idareler ve hem de istekliler açısından ayrıntılı kurallar
içermesi, uygulayıcı idare sayısının çokluğu sebebiyle
uygulama standartlarının yerleşmemesi ve isteklilere
eşit muamelenin uygulanamaması gibi sebeplerle ihaleye
yeterli katılımın ve rekabet koşullarının sağlanmasında
sorunlarla karşılaşılabilmektedir.
Elektronik ihale tüm bu sorunların çözümünde
önemli bir araç olacaktır. Elektronik ihale ile kamu alımları
sürecinde şeffaflığın, eşitliğin, katılımın, rekabetin
arttırılacağı, alımlarda güvenilirliğin, kamuoyu denetiminin,
kaynakların verimli kullanılmasının ve ihtiyaçların
uygun şartlarla, zamanında karşılanmasının büyük
ölçüde sağlanacağı bir kamu alımları piyasası oluşturulabilecektir.
Ayrıca, ihale sürecinin mümkün olduğu ölçüde
elektronik ortama taşınması ve insan faktöründen kaynaklanan
hataların asgariye indirilmesiyle süreçteki
aksaklıklar ve usulsüzlükler de büyük ölçüde ortadan
kaldırılabilecektir.
Elektronik ihalenin üzerinden yürütüleceği Elektronik
Kamu Alımları Platformu (EKAP) Kurumca sürdürülen
yoğun çalışmalar sonucunda 1 Eylül 2010 tarihi itibariyle
devreye alınmıştır. Bu kapsamda Kurumumuzca,
2011 yılı içinde, pilot sektör olarak belirlenen tıbbi cihaz
alımlarında, ihale sürecindeki tüm işlemleri elektronik
ortama taşıyarak ihalenin tamamen elektronik ortamda
gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
5812 sayılı Kanunla Kamu İhale Kurumuna verilen
diğer bir görev ve yetki ise yukarıda da belirtildiği üzere
yeterlik tespitine ilişkin sertifikasyon sisteminin kurulmasıdır.
Bilindiği üzere, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun
uygulamaya girdiği 2003 yılından önceki dönemde yürürlükte
olan 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu gereğince,
kamunun yapım işi ihalelerine katılacak olan yüklenicilerin,
ihalesine katılabilecekleri işin grubunu ve bedelini
gösteren “Müteahhitlik Karnesi” sahibi olmaları gerekmekteydi.
Müteahhitlik karneleriyle ilgili olarak yaşanan olumsuzluklar
ve bu karnelerin alınır-satılır hale gelmesiyle,
2003 yılı başından itibaren uygulamaya giren Kamu
İhale Kanunu ile müteahhitlik karnelerinin yerine iş
deneyim belgeleri getirilmiştir. Ancak, yaklaşık 8 yıldır
uygulamada olan bu sistemde de bir takım sıkıntıların
yaşanması ve ihale sürecinde çok fazla belge istenmesinin
yarattığı olumsuzluklar da dikkate alınarak yeni bir
çözüm arayışına girilmiştir.
Bu kapsamda, 5812 sayılı Kanun ile kamu ihalelerine
katılacak olan isteklilerin yeterliklerinin tespitine ilişkin
sistemler kurulabileceği hüküm altına alınmıştır. Yine
aynı Kanun ile bu sistemlerin kurulması, kurdurulması,
denetlenmesi gibi konularda Kamu İhale Kurumu yetkilendirilmiştir.
Bu yetki çerçevesinde, yüklenicilerin iş deneyimi,
mali durumu, personel durumu, makine ve ekipman
durumu gibi unsurlar değerlendirilerek hangi tür ve tutarda
kamu ihalelerine girebileceklerine ilişkin yeterlik
V. SONUÇ
Kamu alımları alanı, usulsüzlük ve yolsuzlukların
görülme sıklığı dikkate alındığında en riskli alanların
başında gelmektedir. Bu itibarla, kamu alımları sürecindeki
usulsüzlük ve yolsuzlukları en aza indirmek bakımından,
sistemin tüm unsurlarıyla çok iyi tasarlanması
ve yönetilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda uluslar
arası standartlara uygun bir mevzuata sahip olunması,
süreçte rol alan kurumların kurumsal kapasitelerinin en
üst düzeyde olması ve bu alanda çalışan kamu görevlilerin
yeterli niteliklere sahip olmaları gerekmektedir.
4734 sayılı Kamu İhale Kanununun yürürlüğe girmesiyle
birlikte ülkemiz büyük ölçüde, uluslar arası
standartlara uygun bir mevzuata sahip olmuştur. Ayrıca
bu Kanunla birlikte, gerek ihale sürecinde uyulması
gereken esas ve usullere ilişkin temel düzenlemeleri
yapan, gerekse ihtilafları çözen bir role sahip olan
Kamu İhale Kurumu kurulmuştur.
Kamu İhale Kurumu, sadece 8 yıl gibi kısa geçmişine
rağmen, gerçekleştirdiği uygulamalar ile önemli bir
kurumsal kapasiteye ulaşmış ve kamu alımları alanında
etkin bir otorite haline gelmeyi başarmıştır.
Kurum, Kamu İhale Kanununda 5812 sayılı Kanunla
yapılan değişikliklerle daha bağımsız ve güçlü bir hale
gelmiş olup, kendisinden beklenen görevleri en iyi
şekilde yerine getirme yönünde Kurumsal kapasitesini
artırma çalışmalarını da aralıksız bir şekilde devam
ettirmektedir.