İş kazası sonucu oluşan maddi ve manevi tazminattan sorumlu tüzel kişi ve bu kişiliği temsil eden yetkililerin tespitinde zaman zaman duraksama olmaktadır. Konunun hukuki bir değerlendirmesi bu çalışmanın amacıdır.
İnsan yaşamı kutsal olup, işveren, işyerinde işçilerin sağlığı ve iş güvenliğini sağlamak, bu hususta gerekli şartları oluşturmak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlüdür. Bu husus, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda (Kısaca ‘İSGK’) bütün ayrıntıları ile düzenlenmiştir. Kanun’un 4. maddesinde; işverenin, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlaması gereken genel yükümlülüklerine yer verilmiştir. Bu madde ile, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi çizilmiştir.
Kanun’un 5. maddesinde ise, risklerden korunma ilkeleri öngörülmüştür.
Söz konusu hükümler düzleminde; işverenler, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gereken her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçilerini karşılaşabilecekleri mesleki riskler ile buna karşı alınması gerekli önlemler ve yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmek için gerekli iş sağlığı ve güvenliği konusunda işverenin aldığı her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. Bunlar, işverenlerin özen yükümlülükler olup, bundan kaçınılamaz. İş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarının özelliği gereği her olay Kanun’un öngördüğü koşullar göz önünde tutularak incelenmeli, işverenin, zararlandırıcı sigorta olayı yönünden alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle işveren ve işçi yönünden kusurun aidiyeti ve oranı, olayın meydana gelmesinde üçüncü kişinin eyleminin bulunup bulunmadığı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalıdır. Bu noktada hükme esas alınacak kusur raporlarının Kanun hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi zorunludur. Şayet iş kazası ile ilgili bir ceza davası söz konusu ise, hukuk hakimi, ceza davasındaki kusur oranlarına bağlı olmasa da, kesinleşen ceza mahkemesi kararıyla saptanmış maddi olgularla bağlıdır (TBK m.74).
Ayrıca, tazminat hukuku bakımından kusur ve sorumluluk kavramları arasında sıkı bir irtibat bulunsa bile aynı şeyi ifade etmezler. Her kusurlu davranış beraberinde kişilerin şahsi sorumluluğunu doğurur. Fakat bazı kişiler bakımından sorumluluğun doğması için mutlaka kusurlu davranış gerekmez. Kusursuz sorumluluk halleri olarak adlandırılan bu durumlarda kişilerin kusuru bulunmasa bile (istihdam eden, araç işleten, bina maliki vs. sorumluluğu) zarardan sorumluluğu söz konusu olur. Yine ayrı bir tüzel kişiliği bulunan şirketler yetkili organları (işveren vekili, müdür vs.) vasıtası ile iş ve işlemlerini yürütürler. Yetkili organlar vasıtası ile yürütülen iş sırasında bir zararlandırıcı olay (iş kazası) meydana gelirse burada hem işveren konumunda olan tüzel kişilik (şirket), hem de bu tüzel kişiliği temsil eden yetkililer (işveren vekili, müdür vs.) bakımından Kanun hükümleri kapsamında ayrı ayrı değerlendirme yapmak gerekir (Yargıtay 21. HD.,04/04/2016, E.2015 ve K.2016/5930).