Özel sektör tahvil piyasasında gözler Gelir İdaresi Başkanlığı’na çevrildi. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın şirketlerin eurobond ihraçlarında faiz geliri üzerinden KDV alınıp alınmamasına ilişkin nihai kararını vermesi bekleniyor. Bankalardan aracı kurumlara tüm tarafların bir araya gelerek karşılıklı görüş bildirdiği süreçte, Gelir İdaresi Başkanlığı ile taraflar çözüm ve değerlendirme arayışında. Piyasa nihai kararın ‘piyasa dostu’ olması beklentisi içinde. Konuya yakın kaynakların verdiği bilgiye göre sermaye piyasalarının gelişmesini isteyen başta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere GİB’den çıkacak kararın piyasayı destekleyecek yönde olması bekleniyor.
Kaynaklar, şirketlerin eurobond ihracından KDV alınmaması gerektiği görüşünü dile getirirken de dayanak noktası olarak mevduat faiz gelirlerinin KDV’ye tabi olmamasını gösteriyor. Mevduatta olduğu gibi tahvil, sukuk, bono gibi borçlanma aracı niteliğindeki sermaye piyasası araçlarında da yatırımcılara ödenen faizlerin KDV’e tabi olmaması gerekliliği üzerinde duruluyor. Ancak yine de bazı teknik tereddütlerin bulunduğu ifade edilirken olası bir KDV’nin şirketler açısından getireceği dezavantajlara dikkat çekiliyor.
Aslında bu konuda ihraç eden şirketler, ihraçlara aracılık edenler ve kaynak sağlayanlar diye bakıldığında Gelir İdaresi Başkanlığı ile piyasanın çok yakın dirsek temasında olduğu ve uzun bir süreden bu yana karşılıklı görüş alışverişi yaptığı öğrenildi.
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bazı ihraçlarda şirketlerin talepleri ile verdiği muktezalar piyasanın kafasını karıştırınca önce arap saçına dönen bir ‘soru trafiği’ yaşanırken son gelinen noktada tüm tarafların bir araya gelerek karşılıklı görüş alışverişi yapıldığı belirtiliyor. Son olarak ‘çözüm ve değerlendirme’ noktasına gelindiği aktarılırken konuyla ilgili en son Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, Türkiye Sigorta Birliği, Finansal Kurumlar Birliği ve Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği temsilcileri ile bir toplantı yaptı ve görüşlerini aldığı aktarıldı.
30 yıldır alınmıyor
Konuyu görüştüğümüz vergi uzmanları, tahvil faizi elde eden yatırımcıların, bu gelirlerinin bir sermaye piyasası aracına yapılan yatırımdan kaynaklandığını, bu gelirlerin bir ‘finansman hizmet bedeli’ olarak nitelendirilmemesi gerektiğini ifade ediyor. Uzmanlar, geçmişte mevduat işlemlerinden vergi alınmasına yönelik vergi tarhiyatının, mevduat faizinin ‘finansman hizmeti bedeli’ değil ‘ yatırım geliri’ olduğu gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edilmesini de örnek gösteriyor.
Ayrıca, Sermaye Piyasası Mevzuatı uyarınca Türk şirketlerince tahvil ihracının önünü açan düzenlemeler yapılarak tahvil ihracı teşvik edilirken, ihraçtaki vergi yüklerini en aza indirgemek için damga vergisi istisnası getirilmişken, ek KDV maliyetinin bu amaç ile örtüşmediği uyarısı da yapılıyor. Böyle bir adımın şirketlerin sermaye piyasası yoluyla uzun vadeli finansman temin etme imkanını daraltacağını, geriye tek finansman seçeneği olarak yine banka kredisinin kalacağına işaret ediliyor.
Görüştüğümüz vergi uzmanlarının büyük bölümü, konu ile ilgili olarak Katma Değer Vergisi Kanunu’nda bir değişiklik dahi yapılmasına gerek olmadığını, kanunda zaten KDV’den istisna edilmiş olan ‘tahvil teslimleri’nin ikinci el alım satımları yanında, tahvillerin doğal parçası olan faiz ödemelerini de kapsadığını, Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1985 yılından bugüne kadar geçen 30 yıl boyunca tahvil alım-satım ve faiz ödemelerinin KDV’ye tabi olmadığı şeklinde yapıla gelmiş yorumun 30 yıl sonra değiştirilmesini gerektirecek bir neden bulunmadığını belirttiler.
Ekonomi politikalarıyla çelişkili
“Mali piyasa araçlarıyla tasarrufların özendirilmesi, vergi maliyetlerinin azaltılarak sermaye piyasasında yatırımların cazibesinin arttırılması ve böylece sermaye piyasasının gelişmesinin ve işletmelerin daha ucuz ve uzun vadeli finansman sağlayabilmesi” ifadeleriyle özetlenen ekonomi politikalarıyla eurobond ihraç gelirlerinin KDV’ye tabi olmasının çeliştiğini vurgulayan kaynaklar, şöyle konuştu: “Tahvilin bir finansman hizmetine indirgenerek, faiz ve kupon ödemelerinin KDV’e tabi tutulması, finansman ihtiyacında olan şirketlerimize, ihraç anında öngörülemez ek vergi yükü yaratacaktır. Şöyle ki, gerek yurtiçi gerekse yurtdışında yapılan ihraçlarda, bir sermaye piyasası aracı olan tahviller, ikincil piyasalarda sürekli olarak el değiştirirler. Faizin KDV’e tabi tutulması faiz ödeme tarihinde (kupon tarihi veya vade tarihi gibi) tahvilin hukuki mülkiyetinin kimde olacağı başlangıçta ihraççı tarafından bilinemeyeceğinden faizin üzerine %18 gibi ciddi ek bir maliyetin ortaya çıkıp çıkmayacağı hususunda bir öngörülemezlik durumu doğuracaktır. Oysa Anayasa Mahkemesinin sandıklar ile ilgili içtihatından da görüleceği üzere, “öngörülebilirlik” hukuk devleti açısından vaz geçilmez bir kriterdir.”
Kulislerde bu tartışmanın aslen, kredi alındığında kredi faizi üzerinden KDV uygulanması nedeniyle, önceden belirlenmiş belli ve çoğu zaman da sadece ihraççı şirket ile ilişkili bir kişiye tahvil ihracı suretiyle KDV’nin önlenmesi amacıyla, yurtdışında yapılan ihraçlardan kaynaklandığı ifade ediliyor. Bu sorunu gidermenin başka teknik yollarının düşünülmesi gerektiğini ifade eden bazı uzmanlar ‘Pire için yorgan yakmayalım’ diyorlar.