Tarihte zaman zaman toplumlarım kırılım noktaları vardır. Buna ekonomik yapıda dahildir. Buharın sanayide kullanılmaya başlaması, aynı bant üzerinden seri üretim modelleri derken 1980 lerden sonra bilgi çağı olarak adlandırabiliriz. Bilgiyi ekonomiye ve üretim sisteminin içine katan toplumlar diğerlerine göre açok ara öne geçtiler.
Artık günümüzde de yeni bir dönüşüm değişim süreci başlıyor. Yeni süreç artık üretim sisteminde bilginin bir tık otesi otonom üretim sistemidir. Popüler adıyla Endüstri 4.0.
Peki endüstri 4.0 nedir. Endüstri 4.0 artık üretimde seri üretimin ötesinde otonom üretim araçları kullanılmasıdır. Yani halk dilinde robobit üretik sistemi. Gelişen teknoloji sayesinde yapay zekaya sahip robotların kullanılmasıdır.
Peki toplumlar hali hazırsa buna ne kadar hazır veya istekli. Evvela belirtmek gerekir ki bunun öncülüğünü yapanlar tahmin edileceği üzere sanayileşmesini tamamlamış bilgi toplumu dediğimiz ülkelerdir. Kuzey amerika ülkerinden ABD ve Kanada batı avrupa ülkeleri, iskandinayba ülkeleri ile doğuda özellikle Çin ve Japonya. Tahmin edildiği üzere gelişmekte olan ülkelerde bu konuda ciddi bir irade gösteren henüz yok. Bunun nedeni hem sanayileşmesini tamamlayamamış olmaları hem de bu büyük dönüşümü sağlayacak yeterli tasarrufa sahip olamamaları. Çünkü bu dönüşüm çok maliyetli bir dönüşüm. Ancak sektörün öncüleri bu süreci yakalayamamanın maliyetinin çpk daha büyük olacağını belirtiyorlar.
Ekonomik üretim modelini temel bilgi be deneyim alt yapısı tamamlamadan farklı bir boyuta geçmek bu ülkelerdeki irade sahiplerini düşündürüyor.
Endüstei 4.0 da başarı elde etmenin temel noktası bu dönüşüme istekli karar vericilerin olmasıdır. Yapılan bir araştırmada özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki büyük üretim aktörlerinin ceo larının % 70 inin endüstri 4.0 ın gerekli olduğu düşüncesine sahip olduğunu gösteriyor. Ancak aynı araştırmada bunu hayata geçirmenin mümkün olacağını düşünen ceo ların oranı ise % 50 ler civarında. Sektör öncülerinin bu işin çok yüksek arge ve bütçe gerektiğini ancak şirket sahibi paydaşların bu riskin altına girmekte çok temkinli oldukları belirtiliyor. Ülkemizde de yapılan araştırmalarda durum bundan pek farklı değil. Olmalı ama olmasada devam edilebilir görüşünde olanlar hiç de az değil. Ancak gelecek için aynı kişiler bu dönüşümün şart olduğunu da beyan ediyorlar. Anlaşılan kafalar hala karışık. Buna sebep olarak bazı sektör önderleri bu dönüşümle işçilerin yerini robotların almasıyla geniş kitlelerin işsiz kalabileceği endişesidir. Ancak tersi görüşte olanlarda böyle bir dönüşümle insanlara daha farklı ve yeni iş alanlarının açılacağını savunuyorlar.
İşin esası zaten sanayi gelişimini tammalamış olan ülkelerde eğitim seviyesi yüksek olduğundan ve çalışanlar hem nicel hem nitelik olarak kalifiye işgücüne sahip olduğından bu dönüşümde bir adım daha önde olacağı aşikar gibi.
Gökmen İNAN