ÇEK VE YENİ KANUN TASARISI
Çek ve Yeni Kanun Tasarısı
I. Genel Olarak
Çek, bankalar tarafından çıkarılan ve hesap sahibinin bankadaki hesabından dilediği kişilere ödeme yapmasına olanak sağlayan bir kambiyo senedidir. Çekin diğer kambiyo senetlerinden (poliçe ve bonodan) ayrılan yanı, bir vade taşımaması yani bir ödeme aracı olmasıdır. Çek hakkındaki yasal düzenlemelerin başında 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu gelmektedir. Türk Ticaret Kanununun 692 vd. maddelerinde çekin keşidesi, şekli, devri ve ödenmesi düzenlenmiştir. Ancak, bu düzenlemelerin yetersiz kalması nedeniyle, 1985 yılında 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” hazırlanmış ve meclis tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 3167 sayılı Kanun ile getirilen en önemli yenilik, hesapta yeterli karşılık olmadığı için ödenmeyen çekin keşidecisine, çek hamilinin şikayetine bağlı olarak 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası getirmesidir. Karşılıksız çekin hapis cezası müeyyidesine tabi tutulması, bir yandan çek kullanımının yaygınlaşmasına, diğer yandan karşılıksız çekten dolayı ceza davalarının artmasına neden olmuştur. Gerçekten, 2000 yılında açılan toplam ceza davası sayısı 1.749.853 iken, karşılıksız çeke dayalı ceza davası sayısı 262.611’dir. Diğer bir deyişle, 2000 yılında Türkiye’deki ceza davalarının %15’i karşılıksız çekle ilgilidir. Görüldüğü gibi, karşılıksız çek olayı, tam bir sosyal felakete dönüşmüş olup, bu felaketin gelişim seyri aşağıdaki tablodan daha net bir şekilde görülmektedir.
Tablo 1: Karşılıksız Çeke İlişkin Davaların Ceza Davaları İçindeki Yeri
Yıl | Toplam Ceza Davası Toplamı | Karşılıksız Çek Davası | Mahkumiyet Kararı |
1998 | 1.500.892 | 262.757 | 75.586 |
1999 | 1.736.671 | 320.320 | 99.877 |
2000 | 1.749.853 | 262.611 | 132.053 |
Kaynak: T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü.
Ülkede yaşanan ekonomik krizler sonucunda karşılıksız çekten dolayı mahkumiyet alan kişilerin sayısında sürekli bir artış görülmektedir. Sorunun çözümü için herhangi bir çalışma yapılmazken, Anayasada değişiklik öngören 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun uyarınca yeni bir düzenleme yapma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu kanunla Anayasanın 38. maddesine eklenen fıkra uyarınca “hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz”. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 4. Protokolün ülkemiz tarafından onaylanmasının doğal bir sonucu olarak bu hüküm, Anayasaya aynen aktarılmış ve böylece, sözleşmeden doğan borcunu ödeyemeyen kişilere hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi yasaklanmıştır. Bu düzenleme, karşılığı olmadığı için ödenmeyen çeklerden dolayı keşideciyi hapis cezası ile cezalandıran 3167 sayılı Çek Kanununda da değişiklik yapılmasını gerektirmektedir (farklı görüşte Feyzioğlu, 2001, 26). Aslında, Çek Kanununun çıkarıldığı tarihlerden itibaren karşılıksız çekin hapis cezası yaptırımına tabi tutulması eleştirilmiş ve ceza hukukunda çağdışı kalmış bulunan “borç için borçlunun hapsi” sistemine geri dönüldüğü iddia edilmiştir (Tümerkan, 1987, 93; Domaniç, 1990, 792). Bu çerçevede, Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bir komisyon tarafından 3167 sayılı Çek Kanununda değişiklik yapılmasını öngören bir tasarı hazırlanarak kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Hemen belirtelim ki, tasarı incelendiğinde, Çek Kanununun sadece karşılıksız çeke ilişkin hükümlerinin değiştirilmediği, aynı zamanda kanunun bütün maddeleri üzerinde yeni düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Bu nedenle söz konusu tasarı hükümlerinin incelenmesi ve getirdiği yeniliklerin değerlendirilmesinde yarar vardır.
II. Kanun Tasarısı İle Getirilen Yeni Düzenlemeler
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” 19 maddeden oluşmaktadır. Teknik olarak bir kanun taslağı olmakla birlikte Bakanlar Kurulu’na sunulup onaylanmak suretiyle bir kanun tasarısı şeklinde TBMM’ne gönderilecek olan bu düzenleme, halen TBMM Adalet Komisyonu gündeminde bulunan tasarı esas alınarak hazırlanmıştır. Bu açıdan, Adalet Komisyonu’ndaki tasarı ile yeni düzenleme arasındaki en önemli farklılık, hürriyeti bağlayıcı cezanın (hapis cezasının) ortadan kaldırılmasıdır. Bunun dışında çek defterlerinin basılması, çek hesabı açılması, çekin ibrazı ve ödenmesi ile bankaların sorumluluklarına ilişkin yeni düzenlemeler de Adalet Bakanlığı tasarısında yer almaktadır. Bu noktadan hareketle, yeni kanun tasarısı ile getirilen düzenlemeleri beş ana başlık altında toplamak mümkündür:
1. Çek Defteri Verilmesi ve Çekin Düzenlenmesi
Çek defterlerinin verilmesinde bankalara gerekli basiret ve itinayı gösterme yükümlülüğü getiren 3167 sayılı Kanunun 2.maddesi, tasarı 1.madde ile değiştirilmekte ve bankaların çek defteri verecekleri kişi hakkında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından bilgi alma zorunluluğu getirilmektedir. Buna göre, “bankalar, çek hesabı açmak maksadıyla bu Kanunla kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri yerine getirirken, çek hesabı açtırmak isteyenin yasaklılık ve engel durumu bulunup bulunmadığını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından sorarlar; ayrıca bu kişinin mali durumu, toplumsal bakımdan şöhreti gibi hususların belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterirler”.
Tasarının 2.maddesi, 3167 sayılı Kanunun 3.maddesini değiştirmekte ve çek defterlerinin her yaprağına çek hesabının bulunduğu şubenin adı, hesap numarası ve hesap sahibinin vergi kimlik numarasının yazılmasını öngörmektedir. Bu düzenleme, çeke yazılması gereken unsurlara hesap sahibinin vergi kimlik numarasını da ilave etmekle birlikte, şube adı, hesap numarası veya vergi kimlik numarasının yazılmamış olması ya da bankalarca baskı şekline ilişkin esaslara aykırı davranılmasının çekin geçerliliğini etkilemeyeceğini hükme bağlamaktadır. Buna karşılık, TTK.m.692’de belirtilen unsurları taşımayan senetler, 3167 sayılı Kanun kapsamında çek olarak nitelendirilemez (Tasarı m.3/III). Böylece, bir senedin çek vasfını kazanabilmesi için TTK.m.692 ve m.693 hükümlerinde yer alan zorunlu unsurları taşıması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir deyişle, bu düzenleme ile getirilen ek unsurlar, çekin zorunlu unsurlarında herhangi bir değişiklik yapmamakta, daha önceden olduğu gibi bir senedin çek niteliği taşıyıp taşımadığı TTK.m.692 ve m.693 hükümlerine göre belirlenmektedir (Poroy/Tekinalp, 1995, 239; Göle, 1989, 31).
2. Çekin İbrazı ve Ödenmesi
3167 sayılı Kanunun mevcut 4. Maddesi “ibraz ve ödeme” başlığı altında, ibraz edildiği anda karşılığı bulunan çekin muhatap banka tarafından ödenmesi zorunluluğunu düzenlemekte ve hesapta kısmen karşılık bulunması halinde ise kısmen ödeme yapılacağını hükme bağlamaktadır. Tasarının 3.maddesi düzenlemesiyle, bu maddede değişiklik yapılmaktadır. Buna göre, muhatap banka çek hamiline ödeme yaparken, öncelikle ibraz edilen çekin unsurlarını kontrol etmek ve kanunda aranan koşulların varlığı halinde, karşılığı bulunan çek bedelini hamilin vergi kimlik numarasını tespit etmek suretiyle ödemekle yükümlüdür (Tasarı m.3/II). Mevcut düzenlemede, bankaya çekin unsurlarını kontrol yükümlülüğü açıkça getirilmemektedir. Ancak, bu yükümün varlığı, genel esaslardan hareketle kabul edilmekteydi (Göle, 1989, 142). Yeni düzenleme, bu hususu açıkça düzenlemek suretiyle muhatap bankanın eksik unsurlu çekleri ödeme yükümlülüğünün bulunmadığını vurgulamaktadır. İkinci olarak, çek bedelinin ödenebilmesi için hamilin vergi kimlik numarasının da tespit edilmesi gerekmektedir. Hamilin vergi kimlik numarası yoksa ne olacaktır? Muhatap banka, vergi kimlik numarası olmayan hamile ödeme yapmayacak mıdır? Kanaatimizce, bu durumda yapılması gereken, çek hamiline, vergi kimlik numarası verilmesine ilişkin talep formunun doldurulması kaydıyla ödeme yapılmasıdır. Buna karşılık, vergi kimlik numarası bulunduğu halde bu numarayı hatırlamayan çek hamiline, numarayı temin etmesi için uyarıda bulunulması ve numara bildirilmediği sürece ödeme yapmaktan kaçınılması gerekir. Ancak, bu durumda da çek bedelinin sonradan hesaptan çekilmesi nedeniyle ibraz anında karşılığı olan çekin karşılıksız hale gelmesi riski ortaya çıkacaktır. Bu noktada muhatap bankanın tedbirli davranarak çek bedelini hesaba bloke koymak suretiyle güvence altına alması yerinde olacaktır.
Tasarı ile getirilen bir yenilik de, çek karşılığının kısmen bulunmaması haline ilişkindir. Bu durumda, bankanın ödeme yükümlülüğü, 10.maddede belirlenen sorumluluk miktarı[i] (yasal garanti miktarı) saklı kalmak üzere, çek hesabında bulunan miktarla sınırlıdır (Tasarı m.3/III). Yeni düzenleme, doktrinde önerildiği şekilde (Kendigelen, 2001, 496) kısmi ödeme işlemlerinin nasıl yapılacağını da hükme bağlamıştır. Buna göre, yasal garanti miktarı dahil olmak üzere kısmen ödeme halinde, çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisi hamile verilir. Çek hamili, bu fotokopiyle müracaat borçlularına veya kambiyo senetleri hakkındaki takip yoluna başvurabileceği gibi, Cumhuriyet savcılığına şikayette bulunurken dilekçesine bu fotokopiyi ekleyebilir, icra daireleri ve mahkemelerde ispat aracı olarak kullanabilir. Görüldüğü gibi, yeni düzenleme, kısmi ödeme durumunda çekin aslının kimde kalması gerektiği konusunda çek hamili ile banka arasında bir ihtilaf çıkmasını önlemektedir. Zira, kısmi ödeme halinde, muhatap banka, hesap sahibine karşı yaptığı bu ödemenin hukuki dayanağını ortaya koymak, çek hamili de müracaat borçlularına (cirantalara) karşı karşılıksız kalan çek bedelini ispat etmek zorunda kalacaktır (Reisoğlu, 1988, 118). Yeni düzenleme ile çekin aslı bankada alıkonularak hamile onaylı bir sureti verilecektir. Ayrıca, bu suretin takip işlemlerinde ve mahkemelerde delil olarak kabul edileceği hükme bağlanmak suretiyle hamilin mağduriyeti de önlenmektedir.
Çekin ibrazında karşılığının tamamen ödenmemesi veya çek hamili tarafından kısmi ödemenin kabul edilmemesi halinde ise, ibraz tarihi ile ödememe nedeni çekin üzerine yazılıp, çek aslı, üzerine imzası alınarak hamiline geri verilecektir (Tasarı m.4/I). Bu durumda, bankada çekin ön ve arka yüzünün fotokopisi saklanacaktır.
Tasarı, ileri tarihli (vadeli) çek uygulamasına da açıklık getirmekte ve dolaylı bir şekilde bu uygulamaya onay vermektedir. Gerçekten, 3167 sayılı Kanunun 5.maddesinde değişiklik öngören tasarı m.4/II hükmüne göre, keşide gününden önce ibraz edilen çek, karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması halinde hiçbir işlem yapılmaksızın hamiline geri verilir. Buna göre, çekin üzerinde yazılı keşide tarihinden önce bankaya ibraz edilmesi durumunda, hesapta karşılık varsa ödeme yapılacak[ii], yoksa hiçbir işlem yapılmadan çek hamiline iade edilecektir. Mevcut düzenlemede, keşide tarihinden önce ibraz edilse bile karşılığı olmayan çeklere karşılıksız çek hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmekteydi (Tandoğan, 1985, 34). Yeni düzenlemede, üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ibraz edilen çekler, karşılıksız çek olarak nitelendirilmemiş ve bu tür çeklerin banka tarafından hamile iade edilmesi ve hamilin karşılığı olmadığı için vadeye (üzerinde yazılı tarihe) kadar bekleme zorunluluğu getirilmiştir. Diğer bir deyişle, ileri tarihli olarak düzenlenmiş olan bir çekin, üzerinde yazılı keşide gününden önce muhatap bankaya ibrazı halinde, muhatap banka hesapta karşılık varsa ödemekle yükümlüdür, hesapta karşılık bulunmaması halinde ise, muhatap banka, karşılıksız kaydı düşmek veya kısmi ödemede bulunmak gibi hiçbir işlem yapamaz. Çek hamili, karşılıksız kaydını yazdırabilmek ve hesap bakiyesini alabilmek için çekin üzerinde yazılı keşide gününe kadar beklemekle yükümlüdür. Hatta bu durumda, çek hamilinin notere başvurarak protesto düzenletme olanağı da ortadan kalkmıştır. Zira, bankanın çekin üzerine karşılıksız kaydı düşmemesi, kanun hükmüne dayanan haklı bir işlemdir. Mevcut düzenlemede, üzerinde yazılı keşide gününden önce ibraz edilen çeklerin karşılığının bulunmaması halinde muhatap banka tarafından çekin arka yüzüne karşılıksız kaydı düşülmesi zorunlu olduğu için bankanın bu işlemi yapmaması üzerine hamilin notere başvurmak suretiyle ödememe protestosu keşide ettirebileceği kabul edilmekteydi (Göle, 1989, 175).
3. Karşılıksız Çek Keşidesi
3167 sayılı Kanunda öngörülen en önemli değişiklik, karşılıksız çek hükümlerinde yapılmaktadır. Bu çerçevede, yeterli karşılığı bulunmadığı için çeki kısmen veya tamamen ödemeyen muhatap banka, hesap sahibine, kendisine ait bütün çek defterlerini aldığı bankalara geri vermesini, ibraz tarihini izleyen on işgünü içinde iadeli taahhütlü mektupla bildirecektir (Tasarı m.5). Mevcut düzenlemede banka tarafından gönderilen ihtarda, düzeltme hakkının süresi içinde kullanılmaması durumunda çek keşide yasağı ve cezai yaptırımlarla karşılaşacağı uyarısı da yer almaktadır. Tasarı ile getirilen yeni sistemin bir gereği olarak, ihtar metninden söz konusu uyarılar çıkarılmış ve hesap sahibinden sadece çek defterlerini iade etmesinin talep edilmesi öngörülmüştür.
Tasarıda düzeltme hakkının[iii] kullanılma süresi de mevcut kanundan farklı bir sisteme bağlanmıştır. 3167 sayılı Kanunun 8.maddesi uyarınca, hesap sahibi ihtar mektubunu aldığı tarihten itibaren yedi işgünü içinde düzeltme hakkını kullanmak suretiyle çek keşide hakkını yeniden kazanabilmektedir. Yeni düzenlemede, düzeltme hakkını kullanma süresi yedi işgünü yerine on gün olarak kabul edilmiş ve sürenin başlangıcı, ihtarın tebliğine değil, ibraz süresinin bitimine bağlanmıştır (Tasarı m.6). Dolayısıyla, düzeltme hakkının kullanılma süresi, çekte yazılı keşide gününe göre hesaplanacak ibraz süresinin bitim tarihinden itibaren on gün olarak belirlenmiştir. Bu değişiklik, uygulamada karşılaşılan süre hesabı sorununu ortadan kaldırıcı nitelikte ve basit bir hesapla düzeltme süresinin dolup dolmadığının belirlenmesine imkan vermektedir. Öte yandan, mevcut düzenlemedeki bu hakkın bir yıl içinde ancak iki defa kullanılabilmesini öngören hüküm de madde metninden çıkarılmaktadır. Dolayısıyla, hesap sahibine sınırsız düzeltme hakkı tanınmış olmaktadır.
Hesap sahibinin düzeltme hakkını süresi içinde kullanmaması durumunda, muhatap banka, mevcut düzenlemede olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirmekle yükümlüdür. Bu açıdan, tasarı ile getirilen değişiklik bildirim süresinin işlemeye başlayacağı tarihe ilişkindir (Tasarı m.7). Buna göre, muhatap banka, yeterli karşılığı olmadığı için çekin ödenmediğini ve hesap sahibine ait bilgileri, düzeltme hakkının kullanılamaz halde geldiği tarihten[iv] itibaren on işgünü içinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da otuz işgünü içinde bankalara bildirecektir.
Karşılıksız çek keşidesine uygulanacak yaptırıma gelince, mevcut düzenlemede, 3167 sayılı Kanunun 16.maddesi uyarınca, ibraz süresi içinde veya üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ibraz edildiği halde yeterli karşılığı olmadığı gerekçesiyle ödenmeyen çeki keşide eden kişiler bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Tasarı ile Anayasa değişikliğine paralel olarak karşılıksız çekte uygulanan hürriyeti bağlayıcı ceza (hapis cezası) kaldırılmaktadır. Buna göre, kanunların ayrıca cezalandırdığı haller (dolandırıcılık, sahtecilik vb.) dışında çekin karşılıksız çıkması halinde hapis cezası verilmeyecektir (Tasarı m.13). Bu çerçevede, ekonomik suça ekonomik ceza prensibinden hareketle karşılıksız çek keşide eden hesap sahipleri veya yetkili temsilcilerine hapis cezası verilmesi yerine, çek bedeli kadar ağır para cezası ile cezalandırılması öngörülmektedir[v].
Karşılıksız çek suçu[vi] sadece gerçek kişileri değil, özel hukuk tüzel kişilerini de kapsamaktadır (Tasarı m.13/II). Buna göre, suçun, organ veya temsilcisi tarafından yararına işlenmesi halinde özel hukuk tüzel kişisi de sorumludur. Özel hukuk tüzel kişileri yararına organ veya temsilcisi tarafından keşide edildiği halde karşılıksız çıkan çeklerden dolayı verilecek olan ağır para cezasının muhatabı, tüzel kişi adına çeki düzenleyen kişi (organ veya temsilci) değil, bizzat tüzel kişi olacaktır. Buna karşılık, tüzel kişi adına keşide edilen çekin kişisel amaçlarla düzenlenmiş olması durumunda cezai sorumluluk çeki keşide eden organ veya temsilciye ait olacaktır.
Karşılıksız çek suçunda ağır para cezasının dışında, işlenen suçun niteliğine göre bir yıl ile beş yıl arasında belirlenecek bir süre için hesap sahipleri ile yetkili temsilcilerinin çek hesabı açtırmalarının yasaklanmasına karar verilmesi de söz konusudur (Tasarı m.13/III). 3167 sayılı Kanunda da mevcut olan bu yaptırımın yeni düzenlemeyle kapsamı genişletilmiştir. Buna göre, çek hesabı açtırma yasağı, sadece keşideci için değil aynı zamanda yetkili temsilcileri için de geçerlidir. Bu yasaklamaya uymayanlara, tasarı ile 3167 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 16a maddesi uyarınca, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ve yasaklama kararı verilmiş kişilere çek hesabı açan bankalara da ağır para cezası[vii] verilecektir.
Karşılıksız çek suçunun hapis cezası yerine ağır para cezası ile cezalandırılması, bu suçtan dolayı ceza alan kişilerin mağduriyetini giderecek niteliktedir. Ancak, ceza türünün değişmesi, mahkemelerin iş yükünü azaltmayacağı gibi, asıl mağdur durumundaki çek hamilini de korumamaktadır. Bu nedenle, mahkemelerin iş yükünü azaltmak üzere bazı tedbirler alınması yerinde olacaktır. Nitekim, tasarının 15.maddesi ile 3167 sayılı Kanuna 16b maddesi olarak eklenmesi öngörülen hüküm uyarınca, karşılıksız çek keşidesinden kaynaklanan suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması hamilin[viii] şikayetine bağlanmakla kalmamış, şikayette bulunan hamile davayı takip etme zorunluluğu da getirilmiştir. Buna göre, şikayette bulunan kişiler şikayet anından itibaren katılan (müdahil) sıfatını kazanmakta ve ceza davasını kendisi veya vekili aracılığıyla takip etmediği takdirde şikayetten vazgeçmiş sayılarak davanın düşmesi olanağı getirilmektedir. Böylece, karşılıksız çeke ilişkin ceza davalarının sürüncemede bırakılması önlenmektedir.
4. Çek Hamillerinin Korunması
Çekin Karşılıksız çıkması nedeniyle alacağını kısmen veya tamamen alamayan çek hamilinin mağduriyetini gidermek üzere tasarının 16.maddesi ile 3167 sayılı Kanuna 16c maddesi eklenmektedir. Bu düzenleme ile çek bedelinin en kısa süre içerisinde ödenmesi teşvik edilmekte ve geç ödeme halinde ödeme zamanına göre kademeli olarak çek tazminatı oranı artırılmaktadır. Buna göre, ödemenin düzeltme süresi içinde yapılması halinde çek tazminatı oranı, çekin karşılıksız kalan kısmının %10’u iken, bu sürenin geçmesinden sonra henüz dava açılmadan önce ödeme yapılacak olursa tazminat oranı %20 olacaktır. Buna karşılık, dava açıldıktan hüküm kesinleşinceye kadar geçen süre içindeki ödemelerde tazminat oranı %30, hüküm kesinleştikten sonra yapılan ödemelerde ise %40 oranında tazminat ödenmesi gerekmektedir. Bu ödemeler hamile veya hamile ödenmek üzere muhatap bankaya yapılabilir. Bu düzenleme yapılırken uygulamada sorun oluşturan TTK.m.695 ile Çek Kanunu hükümleri arasındaki uyumsuzluğun giderilmesi gerekir (Yasaman, 1997, 229). Şöyle ki, TTK.m.695/III uyarınca, gösterilen paraya mukabil muhatap nezdinde karşılığı bulunmadan bir çek keşide eden kimse; çekin kapatılmayan miktarının %5’ini ödemekle mükellef olduktan başka hamilin bu yüzden uğradığı zararı tazmine mecburdur. Çek Kanununda ise tazminat oranı %10 olarak düzenlenmiştir. İki hüküm arasındaki çelişki uygulamada farklı kararlar verilmesine neden olmuş, Yargıtay, hamilin icra takibi veya dava açmak suretiyle alacağının tahsilini isterken TTK.m.695 çerçevesinde %5 tazminat isteyebileceğini hükme bağlamıştır[ix]. Diğer bir deyişle, borçlu, karşılıksız çek bedelini düzeltme süresi içinde ödeyecek olursa %10 tazminatla ödemek zorunda olduğu halde, icra takibi veya dava yoluyla ödediğinde %5 tazminat ödemekle yükümlü tutulmaktadır (Öztürk, 2001, 226). Doktrinde, her iki hüküm arasında bir çelişki bulunmadığı ve TTK.m.695 hükmünün icra takibi ve alacak davaları açısından geçerlilik taşıdığı, buna karşılık Çek Kanunu’ndaki tazminat oranlarının münhasıran ceza davasında uygulanma olanağının bulunduğu görüşü de kabul edilmekle (Öztan, 1997, 1307; Pulaşlı, 2001, 216) birlikte, kanaatimizce, çek hamilinin sırf yüksek oranda tazminat alabilmek için şikayet hakkını kullanmasına neden olacak olan bu görüş amaca uygun değildir. Tasarıda tazminat oranlarının artırıldığı da dikkate alınırsa, bu çelişkinin boyutları giderek artacaktır. Bu açıdan, TTK.m.695/III’de yer alan tazminat oranının Çek Kanunu ile uyumlu hale getirilmesi yerinde olacaktır.
Çek hamilini korumak amacıyla getirilen ikinci düzenleme, gecikme faizine ilişkindir. Tasarının 10.maddesi uyarınca, çekin karşılıksız kalan miktarı için faiz, ibraz tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun hükümlerine göre saptanır. Bu düzenlemeyle karşılıksız çeke uygulanacak gecikme faizi oranı, 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümlerine uyumlu hale getirilmiş ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kısa vadeli avans işlemlerinde geçerli olan reeskont faizi oranı üzerinden faiz tahakkuk ettirilmesi sağlanmıştır. Halen bu oran %70’dir. Ancak, TBMM Adalet Komisyonu’ndaki tasarıda, karşılıksız çekte gecikme faizi oranı olarak reeskont faizi oranının %50 fazlasının uygulanması önerilmektedir.
Kanaatimizce, çek hamillerinin korunması açısından tasarıda önemli bir eksiklik mevcuttur. Şöyle ki, çeki keşide ettikten sonra üçüncü kişileri zarara uğratmak amacıyla çek karşılığının çekilmesi veya başka birine aktarılması ya da ödeme yasağı konulması türünden fiillerde bulunan keşidecilere karşı herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir. Uygulamada sıkça karşılaşıldığı üzere, kötüniyetli keşideciler, hamili zarara uğratmak kasdıyla ya ödeme yasağı koymakta veya hesaptaki parayı başka bir hesaba aktarmak ya da çekmek suretiyle banka tarafından ödeme yapılmasını engellemektedir (Narbay, 1996, 58). Bu davranışların yaptırımsız kalması, söz konusu fiillerin artmasına neden olmaktadır. Bu yüzden, tasarının 14.maddesinde öngörülen hapis cezasının bu tür fiilleri de kapsayacak şekilde yeniden kaleme alınması yerinde olacaktır[x].
5. Bankaların Sorumluluğu
Tasarı ile çek hesabının açılması, çek defteri verilmesi, çekin ödenmesi ve karşılıksız çıkması gibi çek ilişkisinin her aşamasında bankalara önemli görevler yüklenmektedir. Gerçekten, bankalar, çek hesabı açtırmak isteyen kişileri seçerken gerekli basiret ve özeni göstermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün bir sonucu olarak, bankalar, başvuruda bulunan kişinin yasaklılık ve engel durumunu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından sormak zorunda olduğu gibi, bu kişinin mali durumu, toplumsal bakımdan şöhreti gibi hususları da araştırmakla yükümlüdürler (Tasarı m.1). Bu çerçevede, bankalar, çek hesabı açtıranların açık kimlik ve adreslerini saptamak için fotoğraflı nüfus cüzdanı örnekleri ile yerleşim yeri (ikametgah) belgelerini, tacir olanların ayrıca ticaret sicili kayıtlarını almak zorundadır. Söz konusu belgelerin hesapların kapatılmasını izleyen beş yıl süreyle saklanması ve hesabın kapatılma hallerinin on işgünü içinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirilmesi gerekmektedir (Tasarı m.2).
Tasarıya göre, usulüne uygun olarak düzenlendiği ve ibraz süresi içinde muhatap bankaya ibraz edildiği halde, hesapta yeterli karşılık bulunmaması nedeniyle ödenmeyen çeklerden bankaların sorumlu olduğu tutar yüz milyon liradır[xi] (m.8). Yasal garanti limitinin bu şekilde yükseltilmesi, bankaların çek defteri verecekleri kişileri daha dikkat ve özenle seçmelerini sağlamayı amaçlamaktadır. Yukarıda belirtilen sorumluluk miktarı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca yayımlanan toptan eşya fiyatları yıllık endeksindeki değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından her yıl ocak ayında yeniden belirlenecektir (Tasarı m.8/II).
Yasal garanti limitinin ödenme zamanı, tasarıda düzenlenmemiştir. Bu noktada iki ayrı çözüm akla gelebilir. İlk olarak, muhatap bankanın ödeme yükümlülüğünün çekin karşılıksız kaldığı anda doğduğu kabul edilebilir. Buna göre, süresi içinde ibraz edildiği halde hesapta karşılık olmadığı için ödenmeyen bir çekten dolayı muhatap bankanın hamile derhal yüzmilyon lira ödemesi gerekmektedir. İkinci olarak, muhatap bankanın yasal garanti limitini ödeme yükümlülüğünün doğması için hesap sahibinin düzeltme hakkını kullanma süresinin sona ermiş olması gerektiği kabul edilebilir. Buna göre, muhatap banka, çek hamiline yasal garanti limitini ödemeyerek hesap sahibine ihtarname gönderecektir. Hesap sahibi düzeltme süresi içinde çek bedelini, %10 tazminat ve gecikme faiziyle birlikte ödeyecek olursa bankanın hamile herhangi bir ödemede bulunması gerekmeyecektir. Buna karşılık, ibraz süresinin bitiminden itibaren on gün içinde düzeltme hakkının kullanılmaması üzerine, muhatap bankanın yasal garanti limitini ödeme yükümlülüğünün doğacağı kabul edilmelidir. Kanaatimizce, ikinci çözüm daha yerindedir. Zira, muhatap banka çek hamiline yasal garanti limitini derhal ödeyecek olursa, hesap sahibine kredi kullandırmış ve ondan alacaklı duruma gelmiş olacaktır. Buna bağlı olarak, bankanın söz konusu alacağını faiziyle birlikte hesap sahibinden isteyebileceği kuşkusuzdur. Ancak, bu aşamada henüz düzeltme süresi geçmemiş ve hesap sahibinin hamile ödemede bulunarak bu hakkını kullanması imkan dahilindedir. Bu ihtimalde, hesap sahibinin bankanın ödemesinden habersiz olarak çek hamiline fazla ödeme yapması da gündeme gelebilir. Bu tür karışıklıkları önlemek için muhatap bankanın yasal garanti limitini ödeme yükümlülüğünün ibraz süresinin bitiminden on gün sonra doğacağını kabul etmek gerekir (Reisoğlu, 1988, 126). Hiç kuşkusuz, bankanın bu tür bir ödemede bulunması hamilin kabulüne bağlıdır. Çek hamili bu ödemeyi kabul ettiği takdirde, çekin aslının bankada alıkonulması ve hamile onaylı bir fotokopisinin verilmesi gerekir. Zira, yasal garanti limitini ödeyen banka, hesap sahibine kredi kullandırmış olmakta ve bu alacağını talep edebilmek için neye istinaden ödeme yaptığını belgelemek zorundadır.
Tasarıda, çek defterlerinin usulüne uygun basılmaması, süresi içinde ibraz edilen çeklerin karşılığı olduğu halde ödenmemesi veya karşılıksız çeke ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmemesi gibi durumlarda, kanuna aykırı davranışta bulunan bankalara verilmesi öngörülen ağır para cezalarının miktarı da artırılmaktadır (m.12). Buna göre, kanunun 3, 4, 5, 7, 9 ve 11.maddelerinde yazılı yükümlülükleri yerine getirmeyen bankalar hakkında üçyüzmilyon liradan bir milyara kadar ağır para cezası verilmesi öngörülmektedir.
III. Tasarının Kanunlaşmasına Kadar Karşılıksız Çeke Uygulanacak Yaptırımlar
Anayasa değişikliğine rağmen 3167 sayılı Kanun’da henüz bir değişiklik yapılmadığı için karşılıksız çeke hapis cezası verilmesini öngören düzenleme halen yürürlüktedir. Ancak, uyum kanunlarının çıkarılacağına ilişkin hazırlıkların mevcudiyeti nedeniyle, mahkemelerde, karşılıksız çeke ilişkin davaların kanun çıkıncaya kadar bekletilmesi yoluna gidilmektedir. Diğer bir deyişle, karşılıksız çeke uygulanan hapis cezası fiilen yürürlüğünü yitirmiştir. Nitekim, bu konuda verilen bir hapis cezası hükmü, Yargıtay 10. Ceza Dairesi tarafından uyum kanununun beklenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur[xii]. Konuya ilişkin olarak yapılan itiraz üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu şu şekilde karar vermiştir: “Karşılıksız çek keşide etme suçunda mevcut düzenleme, yaptırımı özgürlüğü bağlayıcı ceza olması nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesinin 9. fıkrasındaki kuralla çelişmektedir. Üst norm olan ve lehe bulunan Anayasa hükmüyle çelişen bir kuralın uygulanabilirliğinden söz edilmesine olanak bulunmadığından çelişkiyi gideren bir yasal düzenleme yapılmasının beklenmesinde ve buna göre sanıkların hukukî durumlarının değerlendirilmesinde zorunluluk mevcuttur. Bu itibarla Özel Daire bozma kararı yerinde olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.”
Kaynaklar
DOMANİÇ, H. (1990), Kıymetli Evrak Hukuku ve Uygulaması, İstanbul.
ERİŞ, G. (1995), Uygulamalı Çek Hukuku, Ankara, 2. Bası, Seçkin Yayınevi.
FEYZİOĞLU, N. (2001), “Sözleşmeden Kaynaklanan Yükümlülükler Nedeniyle Hürriyetin Kısıtlanması –Anayasa ve Ceza Hukukları Açısından Bir İnceleme-“, AİHS ve Anayasa m.38 f.8 Açısından Ödenmeyen Para Borçlarında Yaptırımlar Sempozyumu, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, s.15-38.
GÖLE, C. (1989), Çek Hukuku, Ankara, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.
KENDİGELEN, A. (2001), “Çekte Karşılık”, Ticaret Hukuku Kürsüsünde Onbeş Yıl, Makalelerim, İstanbul, Beta Yayınları.
NARBAY, Ş. (1996), Çekten Cayma ve Ödeme Yasağı, İstanbul, Beta Yayınları.
ÖZTAN, F. (1997), Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2.Bası, Turhan Yayınevi.
ÖZTÜRK, Ö. (2001), “Çekte Düzeltme Hakkı”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.XXI, S.1, s.215-240.
POROY, R. ve TEKİNALP, Ü. (1995), Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul, 12.Bası, Beta Yayınları.
PULAŞLI, H. (2001), Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 5. Bası, Nobel Kitabevi Yayınları.
REİSOĞLU, S. (1988), Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Çek, Ankara, 2.Bası, Evrim Yayıncılık.
TANDOĞAN, H. (1985), Sonraki tarihli Çekler ve Ticaret Kanunu ile 3167 Sayılı Kanun Açısından Ortaya Çıkardıkları Sorunlar, Ankara, T.Bankalar Birliği Yayınları.
TÜMERKAN, S. (1987), Dolandırıcılık Suçu (Karşılıksız Çek), İstanbul.
YASAMAN, H. ve diğerleri (1997), “Çek”, 40.Yılında Türk Ticaret Kanunu, İstanbul, Hukuk Fakültesi Yayınları.
* Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü Ticaret Hukuku Anabilim Dalı.
[i] Tasarı ile bu miktar 100 milyon liraya çıkarılmaktadır.
[ii] TTK.m.707/II uyarınca, keşide günü olarak gösterilen günden önce ödenmek için ibraz olunan bir çek ibraz günü ödenir.
[iii] Düzeltme hakkı, çekin karşılıksız kalan kısmının, %10 tazminat ve ibraz tarihinden ödeme gününe kadar geçen süre için yasal gecikme faizi ile birlikte ödenmesidir.
[iv] Tasarının 6.maddesine göre, bu tarih, ibraz süresinin sona erdiği tarihe 10 gün ilave edilmesiyle belirlenecektir.
[v] Hemen belirtelim ki, karşılıksız çek durumunda verilecek olan ağır para cezası, bir idari ceza niteliği taşımaktadır, başka bir deyişle ödenecek tutar çek hamiline verilmez.
[vi] Kısmen veya tamamen karşılıksız çıkan her çek yaprağı ayrı bir suç oluşturur (Tasarı m.13/IV).
[vii] Bu cezanın alt sınırı üçyüzmilyon, üst sınırı bir milyar liradır (Tasarı.m.14).
[viii] Yeni düzenlemede akdi teminat nedeniyle tam ödemede bulunan bankaya da şikayet hakkı tanınmıştır.
[ix] Yarg.12.HD. 30.05.1995, E.7624/K.7782; Yarg.11.HD. 03.04.1995, E.1740/K.2923.
[x] Bu davranışların TCK hükümleri çerçevesinde dolandırıcılık suçu kapsamına alınması da mümkündür.
[xi] Bilindiği gibi, halen bu rakam beş milyon liradır.
[xii] Yarg.10.CD 23.10.2001, E.12356/K.22808.
Vekalet ve İkinci Göreve İlişkin Seçme Sayıştay Kararları-1 Daire Karar Tarihi : 12.2.1996 Tutanak No : 31354 Hacettepe Üniversitesi Araştırma Fon Saymanlığı 1992 Hacettepe Üniversitesi Araştırma Fon Saymanlığına kurum içinden…
Bütçenin Genellik İlkesi: Maliye kitaplarında bu ilke; iki temel üzerine konulmuştur. Bunlardan birincisi gelirlerin ve giderlerin bütçede tam olarak yer alması olan gayrisafilik ilkesi; Diğeri ise belirli gelirlerin belirli giderlere…