5018 sayılı Kanun mali yönetim anlayışında bazı değişiklikleri öngörmüştür. Bütçe hakkının azami ölçüde kullanılabilmesi ve kamusal tercihin oluşturulması için gerekli ortamın sağlanması sisteme katılan hususlardır. Bu hususların kamil manada işletilebilmesi için ekonomik veya sosyal verimlilik ilkelerine uygun olarak maliyet-fayda veya maliyet-etkinlik ile gerekli görülen diğer ekonomik ve sosyal analizlerin yapılması esası benimsenmiştir.
Kamu idarelerinin kalkınma planları, programlar ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturarak, stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamaları, performanslarını önceden belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmeleri ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlamaları da sisteminin yeni bakış açısının bir parçasıdır.
Kamu malî yönetiminin uyumlu bir bütün olarak oluşturulması ve yürütülmesi suretiyle, yeni anlayışın hedefi, kamu görevlilerinin hesap verebilmelerinin ve malî disiplinin sağlanmasıdır.
İşte bu hedeflere ulaşılabilmesi bütçe ilkelerine sadakatle mümkün olacaktır. 5018 sayılı Kanuna göre bu ilkeler:
- Kamu idarelerine bütçeyle verilen harcama yetkisi, kanunlarla düzenlenen görev ve hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla kullanılır
İdarelerin hangi hizmetleri yapmakla görevli olduğu teşkilat mevzuatında yer almaktadır. Bütçe kanunları, ödeneklerin hangi hizmetlerin gerçekleştirilmesi için tefrik edildiğine dair bir bilgiyi içermemekle birlikte bütçe fişinin doldurulmasından itibaren bütçe görüşmelerinde hangi hizmetlerin gerçekleştirileceği üzerine bir mutabakat sağlanmasına kadar geçen süreç, ödeneğin tefrik ediliş amacını oluşturur. O halde söz konusu ilke ile amaçlanan; bütçeleme sürecinde gerçekleştirilmesi hususunda mutabakat sağlanan görev ve hizmetler için kullanılmalıdır.
Bütçeler uzun dönemli planların ve programların yıllar itibariyle uygulamasını gösteren belgelerdir. Bu sebepten dolayı bütçelerin plan ve programlara uygun olarak hazırlanması işin doğasındandır. Bunun yanında bütçelerin hazırlanmasından önce stratejik planlamanın yapılması aslında yönetim kültürü içinde yapılması gereken bir husustur. Kanun “stratejik planlamayı” sürece dahil etmek suretiyle bu alanda bir kurumsallaşma öngörmekte ve yönetime çağdaş bir değer katmayı hedeflemektedir. Fayda-maliyet analizi ile performans ölçütleri, bir yandan hesap verilebilirliği artırırken diğer taraftan bütçelerin bir takım analizlerle yapılmasını sağlayarak daha nitelikli bütçelere imkan sağlamaktadırlar.
Bu ilkede bütçenin iki hususuna vurgu yapılmaktadır. Birincisi bütçenin kapsamı ikincisi ise saydamlığıdır. Bütçe hakkı ile ilgili kısımda da değindiğimiz gibi bütçenin kapsamının genişliği bütçe hakkının tam olarak kullanılmasıyla doğru orantılıdır. Bu nedenle bütçenin kapsamı önemlidir. Bütçe mutlak surette hükümetin bütün mali işlemlerini kapsayacak büyüklükte olmalıdır. Problemlerin teşhis edilebilmesi, ilgili bağlantıların kurulabilmesi, kurumsal engellerin anlaşılabilmesi ve daha sonra gerekli olan müdahalelerin yapılabilmesi için mevcut mali yönetim sisteminin bütün mali işlemleri kapsayan bir yapıda olması gerekmektedir. Saydamlık ise bütçe ilkeleri arasında olmazsa olmaz bir unsur olup, diğer bütün ilkelerin sağlıklı bir şekilde işletilmesi bu ilke ile mümkündür. Kamusal kararlar elde edilebilir (ulaşılabilir), saydam ve geniş bir topluluğa ifade edilebilir nitelikte olmalıdır. Saydamlık aynı zamanda, karar alıcıların herhangi bir karar almadan önce gerekli olan bütün bilgiye ulaşabilmesini de ifade etmektedir.
Bununla birlikte mali sistemimizde yer alan özel ödenek, bağış ve yardım uygulamaları bu ilkenin bir istisnasını oluşturmaktadır. Mali yapı açısından hedeflenen bu ilkenin uygulamasının tam olarak oturtulmasıdır. Şartlı bağış ve yardımların bu ilkenin istisnası olarak kalmaya devam etmesi kaçınılmazdır.
Bütçelerin denk olarak bağlanması veya açık/fazla vermesi, bütçe politikası ile ilgilidir. Ekonominin konjonktür devrelerine göre siyasi tercih olarak açık veya fazla bütçe uygulamaları söz konusu olabilir. Bununla birlikte ekonomi üzerindeki etkisini en aza indirmeyi amaçlayan bir politik yaklaşım, bütçenin denk olarak bağlanmasını ilke olarak benimseyebilmektedir. İşte bu ilke ile kamu harcamalarının ekonomi üzerinde daraltıcı veya genişletici bir etkiye sahip olmaksızın yapılması benimsenmektedir. Bununla birlikte bu tercih ifa edilmesi zorunlu olan görevler için yeterli gelir bulunmaması hali dikkate alınarak “sağlanmasının esas olması” benimsenmiştir.
Burada bütçenin “kanun” olma özelliği ve dolayısıyla bütçe hakkına vurgu yapılmıştır.
Bütçe kanunlarında, özellikle metin kısmında ilgi yılın bütçesini ilgilendirmeyen hususların bulunmaması gerekmektedir. Son yıllarda özellikle üzerinde hassasiyetle durulmuş bir ilkedir. Bu amaçla bir çok madde kanun metninden çıkarılarak ilgili kanunlara taşınmıştır. Önümüzdeki yıllarda da üzerinde hassasiyetle durulacak olan bu ilke neticesinde hedeflenen; bütçe kanunlarının, sadece bütçe ile ilgili hükümleri ihtava eden basit ve sade bir yapıya kavuşturulması ve bütçe kanunu görüntüsü altında bir takım düzenlemelerin yer almasının önlenmesidir. Bu hususun Cumhurbaşkanlarının bütçe kanunlarını Meclise geri gönderme hakkının bulunmadığı düşünüldüğünde ne kadar önemli bir husus olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.