Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar Kanun kapsamına alınmıştır.
MMHK’nda bir memur tanımı yapılmamış olması nedeniyle TBMM 8.8.1941 tarih ve 1255 sayılı Kanun niteliği taşıyan tefsir kararı ile TCK’nun 279 uncu maddesindekilerin memur olarak düşünülmesi gerektiği açıklığa kavuşturulmuştu. Buna göre; “Devamlı veya muvakkat surette teşrii, idari veya adli bir amme vazifesi gören Devlet veya diğer her türlü amme müesseseleri memur ve müstahdemleri ile devamlı veya muvakkat, ücretsiz veya ücretli, ihtiyari veya mecburi olarak teşrii, idari veya adli bir amme vazifesi gören diğer kimseler” MMHK’na göre memurdur.
4483 sayılı Kanunun gerekçesinde ifade edildiği gibi TCK’nin 279 uncu maddesindeki memur tanımı çok geniş bir personel grubunu kapsaması nedeniyle terk edilerek yerine kamu iktisadi teşebbüsleri hariç Anayasanın 128 inci maddesindeki memur tanımı getirilmek istenmiştir. 128 inci maddede; “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür” denilmektedir. 4483 sayılı Kanunun gerekçesinden de anlaşıldığı üzere kamu hizmeti memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yapılacaktır. Memurlar ve diğer kamu görevlileri; devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri kamusal yetki ve usuller kullanmak suretiyle ifa etmelidirler. Mevzuatımızda değişik memur tanımları mevcut olmakla birlikte diğer kamu görevlileri tabiri ilk defa 1982 Anayasasında kullanılmış olup, bu tanıma girenlerin memurlar gibi genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli görevleri yerine getirmeleri gerekmektedir. Kimlerin bu tanım içerisine gireceği ise halen açık değildir. Örneğin sözleşmeli personelin bu tabir içerisine girebilmesi için istihdamlarında akdi bir durum söz konusu olmalıdır. Bir görevlinin kamu görevlisi kabul edilebilmesi için Yargıtay’a göre iki unsuru taşıması gerekmektedir. Bunlardan birincisi görevlinin bir kamu hizmeti yüklenmesi, ikincisi ise bu görev karşılığı Devlet bütçesinden maaş, ücret, ödenek ve benzeri gibi her ne nam altında olursa olsun görevi ile ilgili bir maddi meblağın tahsis edilmesidir. Bakanların bu iki unsuru birden taşımaları nedeniyle kamu görevlisi olduğuna da karar verilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi bir kararında diğer kamu görevlilerinin, “memurlar ve işçiler dışında kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde yönetime kamu hukuku ilişkisiyle bağlı olarak çalışanlar” olduğu belirtilmektedir. Bu görüş doğrultusunda asli ve sürekli görevlerde çalışan sözleşmeli personel de kamu görevlisi sayılmalıdır.