KAMU IHALE SÖZLEŞMELERINDE GECIKME CEZASININ HUKUKİ NİTELİĞİNİN SONUÇLARI
1. GİRİŞ
Borçlar Kanunu’nun 96’ncı maddesi hükmüne göre, borcunu ifa etmeyen veya sözleşmeye aykırı şekilde ifa eden borçlu, alacaklının zararını tazmin ile yükümlüdür. Gecikme cezası, borçlunun üstlendiği taahhüdü, sözleşme hükümlerine göre kararlaştırılan yer ve zamanda gereği gibi veya hiç yerine getirmemesi nedeniyle alacaklıya ödemek zorunda kaldığı bedeldir. Nitekim tip sözleşmelerde gecikme cezasını düzenleyen hükümlerden de aynı tanımı çıkarmaktayız. Borçlar Hukuku anlamında da borçlunun borcunu ihlal etmesi halinde alacaklıya ödemeyi kabul ettiği anlaşmaya “cezai şart”, ödenecek cezaya da “sözleşme cezası” denilmektedir. Cezaî şartın en önemli işlevi, borçluyu sözleşme hükümlerine harfiyen riayet konusunda zorlayıcı olmasıdır. Sözleşme hükümlerinin ihlal edilmesi halinde, alacaklının uğrayacağı zarar ile bağlı olmaksızın doğacak önceden belirlenmiş ve ne miktara tekabül edeceği kesin olan bir cezanın kararlaştırılmış olması karşısında sözleşmeye bağlılık ve özen yükümlülüğünü daha dikkatli ifa edileceği açıktır. Cezaî şart Borçlar Kanunu’nun 158 – 161’inci maddeleri arasında düzenlenmiştir.
2. GECİKME CEZASININ HUKUKİ NİTELİĞİ
Borçlar Kanunu’nun 158’inci maddesine göre, bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumunda, ödenmek üzere ceza kararlaştırılmışsa, tersi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı ancak sözleşmenin yerine getirilmesini ya da cezanın ödenmesini isteyebilir.
Bu doğrultuda gecikme cezası, bir tür geciktirici şarta bağlı edim borcudur. Kaynağı daima mevcut bir borç ilişkisidir; bir asıl borcun ifasına ilişkin olduğu için bu tür bir borç ilişkisi mevcut olmadıkça anlam taşımaz. Bu sebeple cezaî şart ya asıl borca kaynaklık eden sözleşmenin bir hükmü/kaydı olarak bu sözleşmede yer alır ya da ayrı bir ek anlaşma ile kabul edilir.
Borçlar Kanunu’nun 161’inci maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre, sözleşmenin tarafları cezanın miktarını tayinde serbesttirler. Yine taraflar cezanın miktarı yanında cezaya ilişkin edimi, yani sözleşme konusu edim veya edimlerden hangisinin sözleşmeye aykırı surette ifası halinde cezai şart olarak, para ya da bir şey verme veya bir yapma edimi gibi başka bir edimin uygulanacağını da serbestçe belirleyebilirler.
Sözleşme cezasını ifa borcu, fer’i bir borç niteliğindedir. Yani cezaî şartın kaynağı olan asıl borç geçersiz ise cezaî şart da buna bağlı olarak geçersizdir.
Cezaî şartın bağlı olduğu borç geçerli şekilde doğmuş, fakat sonradan ortadan kalkmışsa, buna bağlı olarak cezaî şart da ortadan kalkar. Borçlar Kanunu’nun 161’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre bu sonuç sadece kusursuz ifa imkânsızlığı için belirtilmiştir. Eğer borçlu, sonraki ifa imkânsızlığından sorumlu tutulmuyor ve Borçlar Kanunu’nun 117’nci maddesi uyarınca asıl borcundan kurtuluyorsa cezaî şart ödemekten de kurtulacaktır.[1]
Kamu ihale sözleşmelerinin uygulanmasında 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümleri tatbik edilecektir. Bunun yanında 4735 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesi hükmüne göre, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Borçlar Kanunu hükümleri tatbik edilecektir.
Kamu ihale sözleşmelerini düzenleyen 4735 sayılı Kanun’da gecikme cezasını düzenleyen özel bir hüküm mevcut değildir. Ancak Kanun’un 20’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, bir fesih sebebi olarak değerlendirilmesinden bağımsız olarak, yüklenicinin edimini sözleşme hükümlerine aykırı surette yerine getirmediği her durumda gecikme cezasının söz konusu olabileceği hüküm altında alınmıştır.
Tip idari şartnamelerde “gecikme halinde uygulanacak cezalar ve sözleşmenin feshi” ya da “cezalar ve sözleşmenin feshi” başlıklı maddelerinde gecikme cezasının hangi hallerde ne şekilde tatbik edileceğine dair düzenlemeler yapılmıştır. Yine tip sözleşmelerde de tip idari şartname hükümlerine paralel benzer düzenlemeler yapılmıştır. Hizmet İşleri Genel Şartnamesi’nin (HİGŞ) 44’üncü maddesinde ve de Yapım İşleri Genel Şartnamesi’nin (YİGŞ) 41’inci maddesinde yer alan “…Kabul komisyonunun tespit ettiği eksiklikler, belirlenen sürede yüklenici tarafından giderilmezse, bu sürenin bitiminden sonra eksikliklerin giderilmesine kadar geçecek her gün için, giderilecek eksikliğin durumuna göre sözleşmesinde gecikme cezası olarak yazılan miktarın belli bir oranı tutarında ceza uygulanır…” şeklindeki ortak hüküm ile YİGŞ’nin 29’uncu maddesinde yer alan “…İşin, sözleşmesinde belirlenen zamanda tamamlanıp geçici kabule hazır hale getirilmemesi durumunda, gecikilen her takvim günü için sözleşmesinde öngörülen günlük gecikme cezası uygulanır…” şeklindeki hüküm de tip idari şartnameler ile tip sözleşmelerde yer alan düzenlemeleri tamamlayıcı mahiyettedir.
Bu durumda kamu ihale sözleşmelerinde, tip idari şartnameler, Yapım İşleri Genel Şartnamesi, Hizmet İşleri Genel Şartnamesi ve tip sözleşmeler gereği öngörülen gecikme cezası, Borçlar Kanunu’nun 158’inci maddesinin ikinci fıkrasındaki “…akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir…” hükmü gereği ifaya eklenen cezaî şart niteliğindedir.
Borçlar Hukuku açısından cezai şart, asıl borca kaynaklık eden ana sözleşmenin bir hükmü olarak ya da ana sözleşmeye bağlı bir ek/yan anlaşma ile söz konusu olabilirken; kamu ihale sözleşmeleri açısından 4735 sayılı Kanun’un âmir hükümleri gereği, bir cezai şart olarak gecikme cezasına, ancak sözleşmede yer verilebilir. İhale dokümanı kapsamında yer alan sözleşme tasarısına bu yönde bir hüküm konulmamış ise daha sonra akdedilecek olan sözleşmeye bu yönde bir hüküm konulamayacağı, sonradan bu yönde ek sözleşme veya bu anlama gelebilecek herhangi bir anlaşma yapmak da mümkün değildir. Zira 4735 sayılı Kanun’un “ilkeler” başlıklı 4’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, 4735 sayılı Kanunda belirtilen haller dışında sözleşme hükümlerinde değişiklik yapılamaz ve ek sözleşme düzenlenemez.
3. KAMU İHALE SÖZLEŞMELERİNDE GECİKME CEZASININ HUKUKİ NİTELİĞİNE BAĞLANAN SONUÇLAR
Yüklenicinin, sözleşme gereği üstlendiği edimi sözleşmeye uygun olarak yerine getirmemesi halinde, hakkında gecikilen her takvim günü için sözleşmede yazılı oran üzerinden gecikme cezası uygulanacaktır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bu durum Borçlar Kanunu’nun 158’inci maddesinin ikinci fıkrasının doğal bir sonucudur.
Borçlar Kanunu’nun 158’inci maddesinin ikinci fıkrasının doğal bir sonucu olarak, gecikme cezası ifaya eklenen cezaî şart olduğundan, sözleşme konusu edimin ifasına başlanmamış veya yüklenicinin kusuru olmaksızın başlanamamış ise gecikme cezası uygulanamaz. Yer tesliminin yapılmaması, yüklenicinin teklifine rağmen sözleşme konusu malın/hizmetin alımından/tesellümünden kaçınmak gibi hallerde yükleniciye atfedilebilecek bir kusur söz konusu olmadığından idareden kaynaklı işe başlanamama durumunda gecikme cezası uygulanamayacaktır.
Yine ifa imkânsızlığı halinde de gecikme cezası uygulanamayacaktır. Sözleşmenin yapıldığı sırada sözleşmenin konusunu teşkil eden edimlerden birisi objektif olarak imkânsız ise Borçlar Kanunu’nun 20’nci maddesi gereği bu durumda sözleşme geçerli değildir. Sözleşme yapılırken ifası mümkün olan bir edim, sözleşmenin imzalanmasından sonra imkânsızlaşır ise bu durum sözleşmenin geçerliliğine tesir etmez. Sözleşme geçerlidir, ancak sözleşme konusu yükümlülük ifa imkânsızlığı ile malûldür. “İfa imkânsızlığı, mevcut bir borcun yerine getirilmesinin cebri icra yolu ile elde edilemeyecek duruma girmesidir”[2]. Bu durumda Borçlar Kanunu’nun 117’nci maddesi hükmüne göre sözleşme ile yüklenilen edimi yerine getirme borcu sona erecektir. Asıl borç sona ermiş bulunduğundan asıl borca bağlı fer’i bir hak niteliğinde olan gecikme cezası da bu suretle sona ermiş olacaktır.
4735 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinde sayılan mücbir sebep hallerinin meydana gelmesi durumunda, işin süresinin uzaması dâhil olmak üzere sözleşme hükümlerine aykırılık nedeniyle yükleniciye atfedilecek kusur söz konusu olmadığından ve ifa, yüklenicinin iradesi dışında ve kusuru olmaksızın geciktiğinden bu halde de gecikme cezası uygulanamayacaktır.
Bunun yanında 4735 sayılı Kanun’un 20’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü gereği, edimini sözleşme hükümlerine riayet etmeksizin gereği gibi yerine getirmeyen yükleniciye idare tarafından çekilen en az on gün süreli ihtarname ve bu ihtarname ile verilen bu süre, sözleşme süresini etkilemeyeceği gibi gecikme cezasının uygulanmasını da engelleyemez.[3]
Bu doğrultuda 20/a maddesinde öngörülen gecikme cezasının, feshe bağlı bir gecikme cezası mı yoksa fesihten bağımsız bir gecikme cezası mı olduğu sorusu akla gelebilir? Söz konusu maddenin idarenin sözleşmeyi feshetmesini düzenlediği dikkate alındığında ve madde metninde geçen “…ihale dokümanında belirtilen oranda gecikme cezası uygulanmak üzere…” ibaresinden anlaşılması gereken, fesih için ön şart niteliğinde olan ihtarname ile yükleniciye tanınan süre için sözleşme veya şartnamelerde belirtilen tutarda gecikme cezasının uygulanması gerektiğidir. Başka bir anlatımla ihtarname ile yükleniciye sözleşme gereği edimini ifa etmesi için süre verildiği durumlarda yüklenici bu ihtarnameyi dikkate alarak sözleşme gereği edimini geç de olsa ifa etmiş olsa da veya ihtarnameyi dikkate almaksızın edimini ifa etmemiş ve bu suretle sözleşme idare tarafından feshedilmiş de olsa ihtarname ile tanınan süre için gecikme cezası uygulanması gerekecektir. Nitekim tip sözleşmelerde yer alan düzenlemeler de bu hususu destekler mahiyettedir. Tip sözleşmelerde yer alan düzenleme, mal alım sözleşmeleri örneğinden hareketle, tip sözleşmenin 34.2. maddesi hükmünde, herhangi bir ihtarname koşulu öngörülmeksizin yüklenicinin, sözleşmeye uygun olarak malı süresinde teslim etmemesi halinde, gecikilen her takvim günü için gecikme cezası uygulanacağı; 34.1. maddesi hükmünde ise yüklenicinin, sözleşmeye uygun olarak malı veya malları süresinde teslim etmemesi halinde yazılı ihtar yapılarak gecikme cezası uygulanacağı yönündedir. 34.1. maddesine ilişkin (52) no.lu dipnotta ise “İdare tarafından, 4735 sayılı Kanunun 20/a maddesi gereğince on (10) günden az olmamak üzere Yükleniciye verilecek ihtarın süresi belirlenir.” ifadesi yer almakta olup buradan hareketle tip sözleşmenin 34.1. maddesinin fesih için gerekli ihtarı göz önüne alarak bir düzenleme getirdiği, 34.2. maddesinin ise fesih ve ihtar ile bağlı kalınmaksızın sözleşme aykırılık teşkil eden her türlü ifa gecikmesini düzenlediği görülmektedir. Bu doğrultuda 4735 sayılı Kanun’un 20/a maddesindeki gecikme cezasına ilişkin düzenlemenin fesihten bağımsız olduğu anlaşılmaktadır.
Bu noktada Yargıtay 13’üncü Hukuk Dairesi’nin 16/10/2006 karar tarihli ve 2006/8713 Esas, 2006/13605 Karar sayılı kararının da dikkate alınması gerekir. Yüksek Mahkeme, söz konusu kararında özetle, “davacı idarece, davalı yüklenicinin sözleşme gereği edimini ihtara rağmen yerine getirmemesi nedeniyle sözleşme gereği ifa tarihinden fesih tarihine kadar işlemiş gecikme cezasının tahsili istemli davada, özetle, “taraflar arasında kararlaştırılan cezanın, 4735 sayılı Kanun’un amacına uygun bir kararlaştırma olduğunun, olayda Borçlar Kanunu’nun seçimlik ceza ve ifaya eklenen ceza hükümlerinin uygulanma yeri olmadığının kabulü gerekeceğine, bu halde davacı idarenin, sözleşme ve şartnamede kararlaştırılan gecikme tazminatını isteme hakkı bulunduğuna ancak sözleşme ve şartname hükümleri gereğince davacının gecikme tazminatı ile ilgili isteminin ihtar ile tanınan süre ile sınırlı olmak üzere kabulüne karar verilmesi gerekirken, sözleşme gereği ifa tarihinden fesih tarihine kadar işlemiş süre üzerinden gecikme tazminatına hükmedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğuna” hükmetmiştir.
Yargıtay konuya, fesih için gerekli olan ihtarda bulunulmadan evvel sözleşme gereği yükleniciye tanınan ifa süresi için öngörülen cezanın sözleşmede öngörülen ceza; bu süreden sonra devam edegelen sürenin ise ifaya eklenen ceza olduğu ayrımını yapmak suretiyle bakmaktadır. Karara esas teşkil eden davada, davacı idare, Borçlar Kanunu’nun 106’ncı maddesindeki borçlunun temerrüdü halinde alacaklıya tanınan seçimlik haklardan “aynen ifa ile birlikte gecikme tazminatı” talep hakkını kullanmak suretiyle feshe bağlı tüm hakları yani sözleşmenin aynen yerine getirilmesi bu mümkün olmaz ise uğramış olduğu zararı ve bu arada (Borçlar Kanunu’nun 158’inci maddesinin ikinci fıkrası gereği) gecikme nedeniyle uğranılan zararını talep etmeyerek sadece gecikme tazminatını talep ettiğinden, haliyle bu durumda (ifaya eklenen ceza hali teşkil etmeyen) sözleşmede yer alan fesih yoluna başvurulmadan evvel yükleniciye tanınan ek ifa süresi için öngörülen cezanın istenebileceği gerekçesiyle bu yönde bir karar verilmiştir. Davacı gecikme cezaları ile birlikte aynen ifayı da talep etse idi bu durumda Mahkemece sadece ihtarla verilen süre için değil gecikilen toplam gecikme süresi için cezaya hükmedilir idi.
Zira ifaya eklenen ceza, asıl alacağa bağlı fer’i bir haktır. Bu nedenle aynen ifa veya fesih nedeniyle uğranılan zarar ile birlikte talep edilmek zorundadır. Yükleniciye ihtarla tanınan süreyle öngörülen cezai şart ise kaynağını 4735 sayılı Kanun’un 20’nci maddesi ve sözleşme hükmünden almış olduğu için başlı başına müstakil bir alacak mahiyetinde olup tek başına talep edilebilecektir. Borçlar Kanunu’nun 158’inci maddesinin birinci fıkrasına göre, bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumunda; ödenmek üzere ceza kararlaştırılmışsa, tersi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı ancak sözleşmenin yerine getirilmesini ya da cezanın ödenmesini isteyebilir. Bu konuda alacaklıya bir seçimlik hak tanınmış olup maddede öngörülen bu iki halden birini seçecektir. Yeri gelmişken vurgulamak gerekir ki, burada alacaklıya seçimlik hakkı veren alternatif bir alacak değil, alternatif bir yetki söz konusudur. Ancak 158’inci maddenin ikinci fıkrasına göre eğer ceza, ifanın sözleşmede belirtilen zamanda ve yerde yerine getirilmemesi durumunda ödenmek üzere kararlaştırılmışsa, alacaklı sözleşmenin yerine getirilmesiyle birlikte cezayı da isteyebilir. Meğer ki bu hakkından açıkça vazgeçmiş ya da yerine getirmeyi hiç bir önkoşul ileri sürmeksizin kabul etmiş olsun. Gerek öğretide ve gerekse yargı kararlarında da benimsendiği üzere; Borçlar Kanunu’nun 158’inci maddesinin birinci fıkrasında seçimlik ceza koşuluna; ikinci fıkrasında ise ifaya eklenen ceza koşuluna yer verilmiştir.
Sayıştay Temyiz Kurulu ise 03/03/2009 tutanak tarihli ve 30678 tutanak no.lu kararında özetle, “…Dilekçi dilekçesinde, ‘Açık İhale Usulü İle İhale Edilen Mal Alımlarında Uygulanacak Tip İdari Şartnamenin 52. maddesinde ihtar verilmeden cezanın uygulanması söz konusu olmadığını, hastanenin malzeme kullanan diğer birimlerinden zamanında teslimat yapılmadığına ilişkin ikaz gelmediğini ve yükleniciye ihtarda bulunulmamasından dolayı herhangi bir gecikme cezasının verilmesinin mümkün olmadığını,’ belirtmiş ise de; Sözleşme eki idare şartnamenin 52. maddesine göre, malın sipariş yazısında belirtilen sürede teslim edilmemesi halinde bir yandan 20 gün süreli ihtar yazısı yazılacağı bir yandan da gecikilen her takvim günü için sözleşme bedelinin %0,5 (binde beş) oranında gecikme cezasının uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir. Yüklenicinin elinde idarenin yazılı olarak sipariş yazısı bulunmakta olup malzeme bu yazıda belirtilen sürede teslim edilmediği takdirde hem gecikme cezası kesilecek hem de sözleşmenin feshi süreci işletilecektir. İdarenin yükleniciye ihtarda bulunması sözleşme sürecinin işleyişiyle ile ilgidir. Zaten idare malın ne zaman teslim edileceğini yazılı olarak bildirmiştir. Malın teslimini sağlamak için ikinci bir ikaz gereksiz olmaktadır. Ayrıca malzemeleri tüketen birimlerden geç teslime ilişkin şikayet gelmemesinin sözleşme hükümlerinin uygulanması ile ilgisi bulunmadığı açıktır…” denilmek suretiyle ihtarnamenin salt sözleşmenin feshi için gerekli bir önkoşul olduğu, sözleşme hükümlerine aykırı şekilde edimin süresinde ifa edilmediği her durumda gecikme cezasının uygulanması gerektiğine hükmetmiştir.