İdarenin mali sorumluluğu, yürüttüğü faaliyetlerin tabi olduğu hukuki rejime göre değişmektedir. İdarenin özel hukuka tabi faaliyetlerinden doğan mali sorumluluğu özel hukuk hükümlerine ve özellikle haksız fiil sorumluluğuna ilişkin esaslara tabidir. Buna karşılık, İdarenin İdare Hukuku’na tabi olan faaliyetlerinden doğan mali sorumluluğu İdare Hukuku kurallarınca düzenlenir.
Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasına göre, “İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. ” Bu Anayasa hükmü herhangi bir ayrım yapmaksızın, genel olarak İdarenin mali sorumluluğunu belirtmektedir. Bizi İdarenin İdare Hukuku esaslarına tabi olan mali sorumluluğu ilgilendirdiğinden, öncelikle zarara yol açan eylem ya da işlemin idari olup olmadığına bakılacaktır. İşte bu nedenle, İdarenin İdare Hukuku esaslarına tabi mali sorumluluğunun iki kaynağı vardır: İdari sözleşmeler – İdari işlem ve eylemler. İdari sözleşmelerden doğan sorumluluğu özellikle kamu hizmeti imtiyaz sözleşmelerini incelerken gördüğümüzden, bu bölümde idari işlem ve eylemlerden doğan sorumluluk incelenecektir.
Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak kabul edilen İdarenin mali sorumluluğu, önceleri özel hukuktan esinlenerek kusura dayandırılmıştı. Ancak bu kusur, özel hukuktan tamamen farklı bir kusur olarak anlaşılmış ve özel hukuktaki kusurun öğeleri olan kast, ihmal, dikkatsizlik vs. idari kusur için aranmamıştır. Bir başka anlatımla, İdarenin mali sorumluluğuna yol açan kusurun nesnel nitelikli olduğu, yani kamu görevlilerinin de kusurlu olup olmadıklarına bakılmaksızın, hizmetin kurulmasında, düzenlenmesinde ve işlemesindeki bozukluk ve aksaklıkları ifade ettiği kabul edilmiştir. Bu anlamda anlaşılan kusur, hizmet kusuru