En üst idari amir:
Anayasanın 129 uncu maddesiyle ilgili olmak üzere MYHK nun 3 üncü maddesi d fıkrasında sayılan; “Başbakanlık ve bakanlıkların merkez (“teşkilatı” kelimesi ilave edilmeli idi) ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında görev yapan diğer memurlar (bu fıkra esas metinde e fıkrasından sonra gelmekte idi, ancak TBMM genel Kurulundaki görüşmelerde maddeye hiyerarşik bir düzen kazandırmak için iki fıkranın yerleri değiştirilmiş, diğer memurlar tabiri de olduğu gibi bırakılmıştır) hakkında” izin vermeye yetkili olarak “en üst idari amir” tabiri kullanılmıştır.
1982 Anayasasının 129 uncu maddesinin son fıkrasındaki izin verecek “idari merci” ile 4483 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi d fıkrasındaki “en üst idari amir” tabiri arasında bir ilişki olması gerekmektedir. Anayasanın 129 uncu maddesine göre eğer ceza kovuşturması açılması için yetkili idari merciin izni gerekiyorsa ve bu izni verecekler arasında sayılan “Başbakan ve Bakanı birer idari merci olarak kabul etmezsek bu defa hem önceki MMHK hem de yeni MYHK Anayasaya aykırı olacaktır. Eğer bu makamları “idari makam” olarak sayarsak bu defa Kanun koyucunun 3 üncü madde e ve h fıkralarında neden en üst idari amir tabiri yerine Bakan ifadesini kullandığı sorusu gündeme gelecektir. Ayrıca en üst amir değil en üst idari amir tabirini kullanılması da dikkat çekicidir.
Bakanlıkların merkez teşkilatlarında en üst idari amir Bakan mı, yoksa müsteşar mı olacaktır? Anayasanın güçler ayrılığı ilkesinden hareketle Başbakan ve Bakanlar Kurulu “idare” bölümünde sayılmıştır. Dolayısıyla Başbakan başbakanlık teşkilatının, Bakanlar da bakanlıkların en üst idari amiridir.
Nitekim MMHK 10 uncu maddesine göre; “milli irade ile atanmayan (üçlü kararname ile atanmayan) merkez memurları ve Büyükelçiler dışında yurt dışında görevli memurlar hakkında daireleri erkanından oluşturulacak kurullarca karar verileceği” hükme bağlanmış uygulamada bu kurulun kimin tarafından oluşturulacağı konusunda sorun çıkması üzerine Danıştay İkinci Dairesi kurulun bizzat “Bakan” tarafından oluşturulması gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.
3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları hakkındaki Kanunun 21 inci maddesinde; “Bakan, bakanlık kuruluşunun en üst amiridir”, 22 maddesinde de; “Müsteşar, bakanın emrinde ve onun yardımcısı olup … belirtilen hizmetlerin yürütülmesinden bakana karşı sorumludur.” denilmektedir. Müsteşar Bakanın yardımcısı olduğuna göre bakanlıklarda en üst idari amir de yardımcı konumundaki Müsteşar değil en üst amir olan Bakan olmalıdır.
Kanun koyucunun Başbakan ve Bakan ifadelerini istediği yerlerde açıkça kullanmış olması ve burada da en üst amir yerine en üst “idari” amir demiş olmasının hiç bir şeyi değiştiremeyeceğini düşünmekteyiz. Başbakanın veya Bakanların siyasi veyahut ta başka nitelikte bir amir olmaları da mümkün olmadığına ve bu tür tanımlamalar da mevzuatımızda mevcut olmadığına göre 3 üncü maddenin d fıkrasında kastedilmek istenen ne olursa olsun Başbakanlık merkez teşkilatında Başbakan, Bakanlıklar merkez teşkilatında ise ilgili Bakan en üst idari amir olarak kabul edilmelidir görüşündeyiz.
Eğer bakanlık merkez teşkilatında müsteşarlar en üst idari amir ise her türlü idari sorumluluğu üstlenen bakanlar ne tür bir amirdirler? Bakanların siyasi kimliğine (ki bu her zaman böyle de olmaz) bakarak onlara siyasi amir denilebilir mi? Siyasi amir sıfatı hiç bir yerde kullanılmayan bakanların siyasi sorumluluklarının bulunması onları siyasi amir yapar mı?
Ayrıca MYHK un 3 üncü maddesi h fıkrasında ilçe belediye başkanları ve ilçe belediye meclisi üyeleri hakkında bile yetkili mercii “İçişleri Bakanı” iken üçlü kararnameyle atanmayan Bakanlık merkez denetim elemanları ile daire başkanları hakkında atamaları Bakan tarafından yapılmakla birlikte ön inceleme yapma veya yaptırma yetkisinin Bakanın altında bir makama verilmesinin de hatalı olacağını düşünmekteyiz.