Bütçe Açıklarının Ekonomik Sonuçları
Yazar : James M. BUCHANAN
Borç ile karşılanan bütçe açıklarının ekonomik sonuçları hakkındaki
görüşlerimi sunmam için bana verilen bu imkandan dolayı teşekkür ederim. Teşekkür
etmemin nedeni benim fikirlerimin ekonomist arkadaşlarım tarafından çoğunlukla
kabul görmemesi ve gerçekten bu fikirlerim, normal bir vatandaşın görüşlerine çok
daha yakın olmasıdır. Bu fikirler ilk olarak 1958 yılındaki ‘Devlet Borçlarının Genel
İlkeleri1’ adlı kitabımda geliştirilmiştir. Bu eser, o dönemdeki Ortodoks Keynesyen
düşünceye de karşı çıkmıştır. Benim temel fikirlerim 30 yıl boyunca hiç değişmemiştir
ancak söz konusu olan meselenin önemi değişmiştir. Doğru bir analiz yapabilmek bu
meselenin önemi, 1958 yılına nazaran 1986 yılında daha çok artmıştır. Benim ikinci
önemli eserim, Richard E. Wagner ile beraber yazdığım ve 1978 yılında yayınlanan
‘Bütçe Açığında Demokrasi1’ adlı kitaptır. Bu eser, borçların ve bütçe açıkların
ekonomik sonuçlarını analiz etmezken, modern veya post-keynezyen demokratik
karar usullerini ve bütçe açıklarının finansmanının sürekliliğini açıklamıştır. Birinci
eser, devlet borçlarının Keynezyen makroekonomik teorisi üzerine karşı fikirler öne
sürerken, ikinci eser demokratik politikalar hakkında Keynezyen faraziye üzerine
karşı fikirler ortaya koymaktadır.
Yüzyılın ortasında ekonomik düşüncede Keynezyen Devrimi tarafından ortaya
atılan makroekonomik zihniyeti devam ettiren ekonomistler, benim eserlerime her iki
durumda da karşı çıkmaları sürpriz değildir. Bu çalışmada diğer ekonomistler ile her
zaman yaptığım tartışmayı devam ettirmeyeceğim, fakat benim diğerlerinden farklı
olan düşüncelerimin bazılarından bahsetmek ilerideki tartışmaya yardımcı olacaktır.
2. Başlangıç İlkeleri
Borç ile finanse edilen bir bütçe açığının ekonomik sonuçları, en basit
anlamıyla, herhangi bir finansal birimin (bu bir kişi, bir aile, bir kurum, bir kulüp, bir
kilise, veya bir işçi birliği olabilir) hesaplarında borç ile finanse edilen bir açığın
ekonomik sonuçlarıyla aynıdır. Cari gelirler, cari giderler veya harcamalara
yetmiyorsa açık ortaya çıkar ve eğer gelirler arttırılamıyorsa veya giderler
azaltılamıyorsa oluşan açık veya eksiklik borç ile karşılanmalıdır. (Ulusal
hükümetlerin bütçe açıkları doğrudan yani para yaratma yetkisi kullanılarak para
ihracı yoluyla finanse edilebilir. Burada para ihracı yoluyla elde edilecek gelir
kaynağını tartışma dışında bırakacağım. Çünkü söz konusu olan mesele, borç ile
karşılanan açıkların sonuçlarıdır. Bu sonuçlar kendi kendilerine parasallaştırmaya en
son çare olabilir ki o noktaya aşağıda kısaca değineceğim).
Borç veren ve borç alan için, borç araçlarının alımı ve satımı kullanılabilir
fonların geçici bir yer değişimini ifade eder. Borç, alan kişiye başlangıç bütçe
döneminde kazanç veya gelirden daha fazla harcamaya imkan verirken gelecek
dönemlerde ise kazanç ve gelirden daha az harcamaya zorunlu kılar. Borç verenler
başlangıç döneminde kazanç veya gelirden daha az harcarlarken, borcun taksit taksit
ödenmesi esnasında kazanç veya gelirden daha fazla harcama imkanına sahip
olurlar. 30 yıldır tartıştığım gibi, devlet bu yönleriyle herhangi bir borç alandan farklı
değildir.
Devlet borcu ve bütçe açıkları tartışmalarının çoğunda önemli karışıklıklar
mevcuttur. Borcun ödenmemesi durumu olmadığı takdirde (borcun ödenmemesine
sonra tartışmak için döneceğim) devlet tarafından yapılan harcamaların borç ile
finanse edilmesinin en önemli ekonomik sonucu teminat zorunluluğudur. Vatandaşlar
(vergi mükellefi olarak), programdan faydalananlar gibi, borcun gelecek
dönemlerindeki taksitlerini ve faizlerini karşılamak için gelirlerinden bir kısmından
vazgeçmek durumunda olmaları bir teminat zorunluluğudur. Gelecekteki gelirlerimizin
bir kısmı, devletin alacaklıları tarafından ellerinde tutulan yasal alacak haklarını
karşılamak için zorunluluktur. Bu durum alacaklılardan vatandaş veya yabancı olanlar
arasında hiç bir farklılık ortaya çıkarmaz.
Devlet cari harcamalarının borç ile finanse edilmesi ulusal sermaye
değerimizin bitirilmesiyle eş anlamdadır. Eğer sermaye değerini gelecekte
sağlanacak bir gelir akımının indirimi olarak tanımlarsak bu gelecekteki gelirlere
karşılık olan herhangi bir bedel sermaye değerini azaltır. Bu durum, kesinlikle bir
sermaye varlığının tüketimine benzer bir yöntem ile olur. Devlet cari harcamalarının
borç ile karşılanması durumunda aslında elma ağaçları ateşlik odun için doğranmış
olur. Dolayısıyla elma bahçesinin mahsulü devamlı olarak azalır.
Borç ile finanse edilen kamu harcamaları ve sermaye değerinin yok edilmesi
arasındaki benzerlik çoğunlukla kabul edilmemiştir. Çünkü vatandaşlardan alınan iç
borçlar ile devlet borçlarında gelecekteki gelirler toplamına karşı taahhütler devlet
tahvillerini satın alan alacaklılar tarafından karşılanır. Bu basit makroekonomik
mantıkta, bu yüzden ekonomi üzerinden toplanan sermaye değerleri üzerinde hiç bir
etki yoktur.
Bu tartışmanın gereksizliği bir kez de şöyle izah edilebilir; tahvilleri satın
alanları tamamıyla gönüllü bir mübadele işlemi yaptığını kabul ederiz, çünkü satın
alma gönüllüdür, aynı kişiler fonları diğer gelir alanları olan özel varlıklarını satın
alınmasında veya başlangıç dönemindeki özel tüketim için kullanabilirler. Bu
durumlardan herhangi birinde, devlet tahvillerini satın alan kişilerin alacak haklarının
sermaye değeri, negatif sermaye değerine karşılık pozitif bir değer olarak sayılmaz.
Negatif sermaye değeri gelecekteki faiz ve taksit tutarlarını karşılamak
yükümlülüğünde zorunlu olarak toplanmasıdır. Bu negatif değer, aynı portföye uygun
olarak tahsis edilen sermaye değerindeki herhangi bir pozitif artışın karşılanmasıyla
eşdeğer değildir. Bu sonuç, devlete ödünç verilmiş başlangıç fonların kaynaklarını
içerir.
3. İç ve Dış Borç
Analizdeki bu temel mantıki hata benzer bir tartışmayı ortaya çıkarır ki bu,
alacak hakkını elinde tutan yabancılara olan borçların (dış borç olarak adlandırılır),
alacak hakkını elinde tutan vatandaşlar veya milli kuruluşlara olan borçlardan daha
ağır olmasıdır. Buradaki hata, tahvil alıcılarının başlangıçta karşı karşıya kaldığı
alternatifleri düşünmede başarısızlığın ortaya çıkmasını önler. Eğer borç araçları
vatandaşlar tarafından satın alınırsa, milli ekonomideki fonların alternatif kullanımları
haczedilecektir. Eğer bu bonolar yabancılar tarafından satın alınırsa, milli ekonomide
bu alternatifler açık kalır. Buradaki ikinci durumda, gelecekteki gelire karşı
yabancıların ellerinde tutulan alacak hakkı kesinlikle özel yatırım veya tüketimlerin
her birinde kullanmak için elverişli kalan fonların kullanım değerlerine eşittir.
Vatandaşlar olarak, devletin politik kurumların üyeleri olarak, milli ekonominin
dışındaki veya içindeki kişilerden herhangi biri tarafından ellerinde tutulan borçlarda
kesinlikle aynı durumdayız.
1980’li yılların ağır bütçe açıklarının yönetimi önemli ekonomik sorunlara
neden olmamakla beraber devamlıydı çünkü yabancı sermaye sahipleri, açıkları
finanse etmede konu olan büyük tahvil bloklarını satın alarak bütçe açıklarını finanse
ettiler. Aksi takdirde, gerçekleşen bütçe açıklarının, faiz oranlarında yukarıya doğru
kabul edilemez bir baskı doğuracaktı. Dış ve iç borçlanmanın eşit etkileri hakkındaki
görüşüm farklılık arz etmez. Bir bütçe açığının (verilen herhangi bir büyüklükteki),
borç ile finanse edilmesinin faiz oranları üzerindeki etkisi ödünç verilebilir fonların
arzına bağlı olacaktır. Eğer yabancı yatırımcılar, milli kredi piyasaları için para arz
ederse, faiz oranları, bu yabancı yatırım fonları kullanılabilir olduğundaki faiz
oranlarından daha düşük olacaktır. Yabancıların, özel veya devlet tahvillerini satın
almaları arasında hiçbir farklılık yoktur.
4. Dışlama Etkisi
Karışıklık veya belirsizliğin ikinci bir önemli kaynağı dışlama etkisidir. Çünkü
borç finansmanı, borç verenler tarafından arz edilen fonlar için devletin borsada tahvil
satmasını gerektirir. Devlet harcama yaparsa bu fonlar tüketilecektir. Bu fonların, borç
verenler tarafından özel alacak haklarını satın almak için kullanılacağı açıkça görülür.
Özel tahvillerin muhtemel satıcıları (örneğin firmaların, hisse senedi ve bonoların
ihracı yoluyla sermaye imkanlarını büyütmek istemeleri durumunda) dışlanmış
olurlar. Özel tahviller, devletin borçlanma faaliyetinin olmadığı zaman gerçekleşen
faiz oranlarından daha yüksek bir faiz oranında piyasaya çıkarılır.
Bu görünüşteki bütçe açığı tartışması, devlet borçlanmasının kendisinin yeni
tasarrufları teşvik ettiğini öneren ekonomistler tarafından eleştirilmişti. Bu tartışmaya
göre vatandaşlar, herhangi bir devlet borcuyla belirlenen gelecek dönem vergi
mükellefiyetlerini onaylayacaklardır. Vatandaşların veya onların torunlarının üzerine
konacak gelecek dönem vergi ödemeleriyle çok daha kolaylıkla karşılanacak şekilde
vatandaşlar davranışlarını ayarlarlar. Bu senaryoda, kişiler devletin borçlanmasını
dikkatle izleyerek ilave tasarruflarını cari tüketim harcamaları oranlarını azaltarak bir
kenara koyacaklardır. İlave tasarruflar, devlet borçlanma faaliyetinin temsil ettiği
ödünç verilebilir fonlar üzerine ilave talepler kadar olacaktır. Yeni tasarruf dengesi
sağlandığı durumda, hiçbir dışlama etkisi olmaz. Eğer yeni tasarruf dengesi
sağlanmasa bile, devlet borcu nedeniyle gerçekleşen yeni bir tasarruf, özel sermaye
oluşumunun dışlanması başlangıçtaki tartışmada önerilenden daha az olacaktır.
Bütçe açıklarının borç ile karşılanıp veya karşılanmamasının özel yatırımları ve
sermaye oluşumunu engellemesi, ikinci sonucun birincisine nazaran ortaya çıkması
daha mümkündür. Bu ikinci sonucun belirlenmesiyle, bunun önemsiz olduğunu
önermiyorum. Ekonomistlerin bu soru üzerine gereksiz yoğunlaşması yerine ikinci
etkinin daha önemli olmasının hemen hemen toplam ihmali veya borcun sonucunun
maruz görülemeyeceğini düşünüyorum. Benim görevimi burada vurgulamak için,
buradaki tartışmanın amacında hiç bir zaman dışlamanın olmadığını farz edin.
Ekonomideki sermaye oluşumu oranında ki faiz oranlarında borç ile finanse edilen
açığın hiç bir etkisi olmadığını farz edin ve devletin önerilen borç araçlarının tümünü
tam yeterli şekilde finanse etmek için yaratılan yeni yatırımları gerektirecektir.
Borç ile finanse edilen açıkların ekonomik etkisi hala var olacaktır ve bu son
derece gerçek dışı durumdur. Ekonomide, gelecekteki özel gelir akımlarına karşı bir
net alacak hakkı olacaktır. Devletin alacaklıları olan tüm bu kişiler (bireyler veya
kurumlar ki ellerinde devlet tahvili bulunanlar) tarafından ellerinde tutulan tahvillerden
dolayı alacak hakkına sahiptirler. Borçların taksitlerini finanse etmek için gerekli
gelirleri yaratmak için kişilere karşı zorlayıcı vergiler konmalıdır. Bireylerin istediği gibi
özel tasarruflar için elverişli olmayan vergi ödemelerine, özel gelirlerden pay
ayrılmalıdır. Kişisel gelir akımlardan kaynaklanan vergi ödemeleri kişiler üzerinde bir
yük teşkil edecektir. Kişilerin bağımsız davranışları, ne kadar tasarruf edeceği ve
tüketeceği ile ilgili karara bağlıdır.
Faiz ödemelerini finanse etmek vergi ile karşı karşıya bırakılan kişi, babasının
yapmadığı tasarruflar ile kendi yapacağı tasarruflar arasında herhangi bir ilişki
kurmaz çünkü borç daha önce verilmiştir. Böyle bir vergi ile karşı karşıya kalan kişi
elde edeceği geliri tahmin edecek yoksa bu gelirin kullanımı vergiden uzak kalacaktır.
Bu sonuç, kesinlikle daha önce ileri sürülen elma bahçesi örneğine benzerdir. Eğer
bir kişinin normal mülkiyeti altındaki üç ağacın hasılatı borç servisine yönlendirilirse,
bu borç üç küçük ağaçlı elma bahçesinin mahsulüne tam olarak eşit olacaktır.
5. Geleceği Ne Kadar Süre İle Vergilendirebiliriz?
Temel analizin tanımlanmış alanı bellidir. Federal devletlerin büyük paralarla
yaptıkları harcamaları borç ile karşılamaları sürekli bir davranış değildir. Devletin,
kişiler veya işletme firmalarına benzer anlayışta olmaması gerçeği merkezi girişimleri
değiştirmede hiç bir rol oynamaz. Devletin asıl vergileme ve para yaratma gücü,
elbette nominal değerli borçların tümünün ödenmesini sağlar. Kalıcı reform için
kullanılan nominal borç enflasyonist para basma veya vergi gelirlerinin payının faiz
artışından herhangi birine de neden olabilir.
Bütçe açığı azaltılmalıdır. Bu azalmanın sonuçları nelerdir? Devlet
harcamalarının cari değeri önemli ölçüde aşağı düşürülmeli ve vergilerin cari
değerleri ise aynı derecede arttırılmalıdır. Bu aşamalardan herhangi biri veya ikisinin
herhangi bir kombinasyonu, ciddi ekonomik sonuçlar meydana getirir. Harcama
kesintileri, tüm insanlar ve gruplar için beklenen faydaları azaltacaktır. Vergi artışları,
özel tasarruflar için gelirleri azaltacak, bu tasarrufların özel yatırımlara tahsis
edilememesi sonucunu doğuracaktır. Açıktaki bir azalma, devlet harcamalarındaki bir
kesinti veya vergi oranlarında bir artış ile finanse edilmesiyle faiz oranlarını düşürmek
için tahmin edilebilir bir durumdur. Çünkü ödünç verilebilir fonlar için devlet talebinde
bir artış, böyle fonların arzındaki azalmayla tam olarak denkleşemez. Faiz oranındaki
bu etki, azalmanın bir ikinci sonucu veya açığın ortadan kaldırılmasıdır. Eğer devlet
harcamaları yapıldığı zamanda, gelecekteki vergi mükelleflerinden devlet programları
için ödemelerinin etkisinin değişimi asıl sonuçtur.
Bu durumda, devlet harcamalarının meydana getireceği değişiklik farklı
olacaktır. Ulusal ekonomide gerçek büyüme, kıyamet gününü erteleyebilir, fakat faiz
ödemeleri federal bütçe payının artışını kesin olarak kaldırır.
6. Kuralları Değiştirmeye İhtiyacımız Var mı?
Bu etkideki değişimi başaracak demokratik karar usullerinin bir görünümü var
mıdır? Bütçe açığı ikilemenin iyileşmesinden önce çok kötü olmuş olması için bu
olayların gerçekleşeceğini tahmin etmeli miyiz? Bol para sarf edilen harcamaların
borç ile finanse edilmesine girişilmesi karşılaşılan itirazı ölçecektir.
Bunun böyle olabileceğini veya olmayacağını düşünmem. Gözlemlediğimiz
gibi, vergi artışları veya harcama azalışlarını içeren politik maliyetler hemen hemen
aşılamaz görülür. Modern Amerikan politikaları, bir kurallar bütününe uygun olarak
uygulanır ve bu kurallar hemen hemen imkansız olan açıkların etkili çözülmelerini
sağlar. Bu uygulama açık olmalıdır. Eğer kurallar değişirse iyileşme veya reform
olması beklenebilir. Bütçe dengesini sağlamak ve anayasal değişme için gerekli
amaçların güçlü bir destekleyicisi olmam bu inanç üzerinedir.
Burada böyle bir düzenleme için fikir ileri sürmeyeceğim. Bunu daha önce çok
defa yaptım ve bu benim işim değildir. Bunun yerine gerçekçi bir görüşü benimsemek
istiyorum ve 1986 yılında en muhtemel senaryo olarak ne göründüğünü incelemek
istiyorum. Kişisel olarak ne ümit edebileceğime karşın 10 yıl içinde Anayasada
uygulanabilir bir denk bütçe düzenlemesinin kanunlaştırılmasını şimdiden tahmin
edemiyorum. Dahası, Genel Gramm-Rudman tarzında kongreye ait önceden verilen
taahhütlerin etkinliğini arttıracağını düşünmem. Asıl karar usulleri veya kurallarında
değişiklikler olmadan bütçe açıklarının hacmini azaltmak için kısa dönem kongresel
çabalar fazla başarılı olamayacaktır. Ancak bu çabalar, uzun dönemde beklenen
etkinin zıddını ortaya çıkaracak çünkü bu çabalar kısa dönemde başarılı olduğu
kadar gerekli olan yapısal tarzlı reformdan dikkati başka tarafa çekmek için başarılı
olacaktır. Etkili mali disiplin, herhangi kısa dönem kongresel düzenleme olmalı ve
muhtemelen malî hovardalığa dönüş ile hızlı şekilde dağıtılacaktır. Bu olasılığın
doğrulanması, daha sonra seçmenler veya politik liderlerin menfaati için politik ve
ekonomik maliyetlerinin her ikisine, politik liderler nasıl maruz kalmalıdır?
7. Borcun Ödenmeme Olasılıkları
Gerçekçi bir şekilde ne tahmin edebiliriz? Açıklar hakkındaki az gözlenen
başarıyla borç ile finanse edilen açıklar hakkındaki meselenin devamlı anlatımı mı?
Federal bütçe harcamalarındaki artışlardan kaynaklanan faiz oranlarının yükselmesi
mi?
Böyle arda arda gelen bazı noktalarda, ulusal borcun reddedilmesi veya
ödenmemesi, asıl politik sonuçlar doğuracaktır. Birleşik Devletlerin milli borcu hemen
hemen sadece dolarlarla belirtilir, bu borcun gerçek değeri para yaratma yoluyla sıfır
sınırına kadar önemli ölçüde düşebilir. Paranın tedavüle çıkarılmasının
gerçekleşmesinden dolayı iki yönlü borcun ödenmemesi durumu söz konusudur. İlk
olarak, Federal Rezervin parasal yetkisi yeni yaratılmış dolarlar ile tedavüle çıkarılan
tüm devlet tahvillerini satın alabilir. Bu durumda tüm alacaklılara, alacak haklarının
nominal değerini tamamı garanti edilir. Yeni para yaratılmasıyla ortaya çıkan
enflasyon, ekonomide sabit alacak haklarının gerçek değerlerini düşürecektir. Bu
işlem böyle alacak haklarını ellerinde tutanların tümü üzerinde bir vergiye eşit
olacaktır. Alternatif olarak, normal yollarla ilave para yaratılmasıyla parasal
enflasyonu ortaya çıkarır. Ve bu yolla, tedavüle çıkan tüm nominal borcun alacak
hakkının gerçek değerlerini azaltır. Bu etkiler hemen hemen ilk işleme eşit olacak ve
sabit alacak haklarının tüm sahipleri üzerinde etkili bir sonuç doğuracaktır. Bu
işlemlerin ikincisi tüm ilgilenenlerin ihmalleriyle birlikte, birincisinden daha uygun
olacaktır çünkü milli borcun ödenmemesi için açık bir niyet vardır.
Ulusal borç ile diğer enflasyon döngüsü arasındaki ilişki biraz yakın dikkati hâk
eder. Enflasyon, ödenmemiş ulusal borcun reel değerinin azalmasında ve ayrıca
borcun GSMH’ya olan oranının düşmesinde rol oynar. Bu nedenle, ulusal borç ile
GSMH arasındaki tüm karşılaştırmalar son derece şüphelidir çünkü üretim için borç
rasyosu dramatik olarak enflasyon sayesinde düşebilir. Böyle bir politika hamlesi,
1980’lerin sonlarında ve 1990’ların başlarında, 1970’lerde olduğundan (devlet
perspektifi açısından) daha az elverişli olduğunu gösterir. Şimdi ödenmemiş borçlar
kısa dönem olarak yoğunlaşmıştır. Faiz oranlarıyla birlikte hızlı bir şekilde enflasyon
beklentisi olacaktır. Eğer devlet, borcun ödenme zamanını değiştirir ve röfinansman
yaparsa, faiz ödemeleri beklenen enflasyon ile yükselecektir. Görünüşe göre faydalı
mali sonuçlar çoğunlukla kısa dönem niteliklidir.
Arda arda gelen bu noktalarda, ulusal borcun daha açık reddedilmesi,
kesinlikle politik tartışmaya girer. Borç reddetmesinin tahlil edilmesinde ekonomistler
dahil tüm bütçe açığı yorumcularının hemen hemen eksikliği mezarlık geçmişinin
çağrılmasına benzer. Borcun ödenmemesi durumunu ciddi şekilde düşünürsek, böyle
bir etkili politika değişimine karşı olan fikir, çoğumuzun ümit ettiği gibi güçlü ve çok
açık değildir. Bu fikirleri her iki taraftan herhangi birisi üzerine burada tam olarak
geliştirmeyeceğim fakat izleyen soruları sormam için bana izin verin. 1980’li yılların
ortalarında, vergi mükellefleri tarafından tüketilen kamu hizmetleri için 1990 veya
2000 yıllarında yaşayan vergi mükelleflerine vergi ödemeye niçin mecbur edilir? Bu
gelecek dönem vergi mükellefleri daha önce müsrifçe yapılan harcamalar için niçin
vergi ödemelidir? Bu sorulara detaylı olarak bakalım, alacaklılar tarafından ellerinde
tutulan alacak hakkının mecburiyetine dayanan borcun ödenmemesine karşı
bulduğum en güçlü bir fikirdir. Devlet tahvilini satın alanlar ve bu tahvilleri geçmişte
satın almış olanlar, onların alacaklarının beklentisi içerisinde olurlar. Alacak
haklarının böyle reddedilmesi anlaşmanın ihmali olacaktı, ve yasal sistem içerisinde
anlaşmanın şerefli olduğunu düşünmek isteriz. Fakat, burada da söylendiği gibi,
devletler genellikle alacaklılarla yapılan anlaşmayı daha önce bozarlar. Politik olarak
baskın olan milli borcun reddedilmesinin taraftarı olmayı önermek istemem. Devamlı
bol para ile yapılan harcamaların borç ile finanse edilmesi ve borcun ödenmemesi
yoluyla borçların artmasının tartışılmasını öneririm.
Elbette borcun ödenmemsi durumu en azından bir müddet yeni borçlanmayı
son verir çünkü borç verenler oldukça azalacaktır. Ancak, borcun reddedilmesi
bütçede geniş yer tutan faiz ödemelerini de ortadan kaldıracaktır. Bu yüzden, yıllık
faiz ödemelerinin yıllık açıkları aşması geçmişteki başlangıcına düşmesine neden
olur. Bu durumda, borcun ödenmemesi cari dönem vergi mükelleflerinin yararına
olacaktır.
8. Sonuç
Mali ve parasal yapılarımızın her ikisi de genellikle düzensizlik içindedir. Politik
grupların üyeleri olarak, bu yapıları analiz etmek ve en son olarak, kalıcı iyileştirmeler
için önerilen yapısal reformları desteklemedeki isteksizliğimizden sorumluyuz. Politik
kontrol veya elverişli piyasa olmaksızın para iradesi üzerine bir monopol elde etmek
için yarı bağımsız parasal idareyi kabullendik. Bizim katlandığımız en modern para
sistemlerinin çeşitlerinin ayırt edilmesini rasgele kim tahmin edebilir? Bu parasal
idarenin yanında, kaldırılan harcamalara karşı vergi maliyetlerindeki dengesizlik
bahanelerinden kaynaklanan bir mali yapıya sahibiz. Fakat, asıl problem, sorumsuz
politik liderler ile devletin yönetici ve yasa yapıcı şubelerinden biri değildir. Asıl
problem, politik olarak mümkün olmanın sınırları ötesinde, mali sorumluluk ve mali
tedbirleri gerçekleştiren oyunun kurallarıdır. Seçmenler kamu harcamaların
yararlarından memnun olurlar ancak vergilerden hoşlanmazlar. Bütçe açığının politik
yönü bu kadar basittir.
Bütçe açığı ile ilgili herhangi bir şey yapılması için güçsüz ve ne olduğunu tam
olarak çoğumuzun belirlediği trajik bir olaydır. Bu gerçeği, ‘anayasal devrim’ olarak
adlandırırım fakat bu anayasal devrimi nasıl gerçekleştirebiliriz?
Ancak, oldukça çok iyimser bir not ile bitirmeme izin verin. Bütçe dengesi için
amaçlanan düzenlemeler gerekli politik çevrelerde on yıldır ciddi şekilde tartışıldı.
Gramm-Rudman, mali taahhüt öncesi bazı çeşitliliğinin gerekliliğinin en azından
itirafında bulundu. Ekonomistler, mali ve parasal yapılarımızda ekonomik ve politik
kurumlarımızda dikkate değer temel yapısal değişikliklerin tahlilinin yapılması
konusunda en sonunda fikir birliği yapmışlardır. Bunlar mali ve parasal kurallar
içerisinde reform için muhtemel zorunlu işaretlerdir. Eğer açık büyük ise fazla geç
kalmadan onu reform ile halledebiliriz.